Siyaset içinde bizzat olmayan birçoğumuzun bir menfaat ya da beklentisi yoktur aslında…

Bizler ve bizim gibiler, televizyonlara çıkıp Allah diye konuşanları sevmişiz belki zamanında…

Hâlbuki belki de onlar Allah ve dini kendi ideolojilerine alet ederler de şu yalan dünyalarını ikiyüzlülükle, ahiretlerini de kapkara bir yüzle lekelerler. Biz bundan emin değiliz ki sorumlu olalım..!

Niyetlerimizi en iyi Yüce Mevla bildiğinden, başkalarını ikna edemiyor, ‘bu da onlardan’ diye yaftalayabiliyoruz muhalif cenah içinde... Ancak biliyoruz ki, birini Allah için sevmenin İslam’da apayrı bir yeri vardır ki o şahıs, o sevgiyi hak etmiyor olsa bile...

Bir rivayet ile bu güzide niyeti taçlandırmak gerekirse; “Bir adam bir köyde oturan kardeşini ziyarete gider. Yüce Allah o adamın yoluna bir melek yollar. Ve o adama melek der ki; nereye gitmek istiyorsun... Adam; aha şu köyde oturan kardeşimi ziyarete gitmek istiyorum der. Hayırdır onun senin üzerinde eda olunması gereken bir nimeti mi var, diye sorar melek… Adam; hayır, ben onu Allah için seviyorum, diye ekler. Bunun üzerine melek der ki; şüphesiz ben, senin kardeşini Allah için sevdiğin gibi, Allah’ın da seni öylece sevdiğini bildirmekle görevlendirilmiş bir elçiyim der.” (İmam Nevevi)

Evet… Hiçbir şey yoktur ki yüce Allah perçeminden tutmuş olmasın. Yine hiçbir şey yoktur ki ondan maada olsun…

Kuran-ı Azim-u şan böyle tebşiratla dolu olmasına rağmen, sebkat eden teşğale ve raptı arz gibi saiklerle tebşirat dahi duyulmamakta, görülmemekte… Oysaki zaten iman üzereyiz ki hiçbir zaman ve mekân onu (c.c) ihata değildir, ne de zahir, ne de batın o’nu (c.c) muhit etsin…

İnsan zaafı ve meyli arz ve tuli dünya zahir olduğu için, yer yer, zaman zaman kusur işleyebiliyor. Din kardeşini en küçük kusurda silmek, ötekileştirmek ve bunun karşısında kâfir ve din düşmanına karşı şefkat ve tebliğ duyguları ile ihtimam göstermek adalet midir, vicdan mıdır diye düşünmek gerek…

Maalesef ki örnek aldığımız, hatta adını gördüğümüzde Allah’ı hatırladığımız öyle gönlü güzel insanlar var ki, onlar bile bu hataya düşebiliyorlar... Din düşmanına şefkat, din kardeşine aşağılama..!

Şunu unutuyorlar ki, har daim agâhdar, her daim müdahil, her daim mübaşirdir Rab Teala...

Biz de Müminleri Allah için seven o kardeşlerimizin safileşmiş yüreklerinden, sevgi gözyaşlarından, yetmezmiş gibi Rahman’dan kul olmalarına şahit olduğumuz için, müjdelenmiş kimselerin müjdesiyle müjdelemek isteriz ve deriz ki; bir mümini Allah için seveni, Allah ta sever..! Hem de öyle bir zattan sevgidir ki, Tur’u dahi coşturandan bir müjde ile…

Hz. Mevlana der ki; “ey aşık, aşk Tur Dağı’na ruh gibi tesir etti. Tur mest oldu. Musa’da kendinden geçti ve düştü...” Müjdelenmiş dağ da olsa, darmadağın olur da varlık iddia edemez…

İşte bizler, bu dünyadaki hele hele bu zamandaki fitne ve görünmeyen realitelerin girdabında o kadar çaresiziz ki, siyaseten ya da ideolojiken gelişen olaylar karşısında köşeye sıkışabiliyor, bazen en yakın dostlarımızın bile hışmına uğrayabiliyoruz. Zira o dost der ki iyi niyetle; ya görmüyor musun olan biteni..! Halbuki kalp bir kere Allah için sevmiş ve aşık olmuş ki, Aşk insanı kör edebilir..! Olsun da körlük Allah için olsun deriz biz de… Bunun neresi kötü..!

Müjde almış adam, hem de özel bir ulak ile melaike ile gıpta edilmesin de ne edilsin...

Bu nedenle ki, karamsarlığa hacet yoktur… Sen cüzi vazifeni yap, hele bir de Allah için sev, gerisini külli iradeye havale eyle. Zira havale ettin mi, iş senden çıkmıştır..! Allah’u Ekber ve Lilahil hamd..!

Rabbim, müjde alan kullarından eylesin hepimizi… Ümmetin de, yar ve yardımcısı olsun…

Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler… Saygılarımla…