Resmi tarih ve lise sıralarından öğrendiğimize göre; Şeyh Said, İngiliz ajanı, vatan haini, isyancı bir Kürd iken, aile büyüklerimizden ve bölgede yaşayan yaşlılarımızdan öğrendiğimiz kadarı ile de; Piranlı Şeyh Said, ‘hilafetin uygulandığı Osmanlı’da devlete uymak farz iken, Cumhuriyet yasaları ile İslam adına ne varsa talan edildiğinden, mevcut yönetime başkaldırı vacip olmuştur’ diyen bir şehid ve mücahiddir…
Yine yaşayan büyüklerimizin bildirdiğine göre Şeyh Said; bölgesinin bir kanaat önderi, yüz binleri arkasında sürükleyebilecek bir lider, peygamber evladı ve varisi bir âlimdi…
İddialar çeşitli olsa da; Piranlı Şeyh Said’in, 29 Haziran 1925’te İslami bir kıyam başlatmak ve idare etmek suçlamasıyla esir alındığı ve kırk arkadaşı ile birlikte idam edildiği, realitesidir…
Şeyh Said bölgemizde hiçbir zaman unutulmadı. Bölge Müslümanları, her zaman gönüllerinde taşıdılar. Mezar taşı bile olmayan birini, üzerlerine devasa anıtlar yapılan diğer liderlere tercih ettiler…
Dinlediklerim ve Kemalist CHP zihniyetinin geçmişten bu güne kadarki uygulamalarına baktığımızda, şu görüş bizlerde ağır basmaktadır; Hilafetin lağvedilmesi, İslami yasa ve kurumların kaldırılmasıyla Kürtler/Zazalar ve tüm Müslümanların bundan olumsuz etkileneceği, başı olmayan bir ümmetin zulüm altında inleyeceğini düşünen Şeyh Said, devlete değil, dönemin yönetimine karşı kıyamın bir keyfiyet değil, bir mecburiyet olduğunu düşünmüş, bölgenin ileri gelenleri ile yaptığı istişareler neticesinde, harekete geçmiş, Bingöl çevreleri başta olmak üzere, Doğu Anadolu bölgesindeki birçok il, ilçe, nahiye ve bucakta hem askeri, hem de yönetimsel anlamda kısa sürede hâkimiyet sağlamıştır… Yani hızlı ve acilen harekete geçecek, ‘Takdir-i İlahi ne derse o olur’ düşüncesi ile eşinden helallik alacak ve kıyamı başlatacaktı…
Kıyam zamanı ve yöntemi konusunda dedemin babası gibi bazı âlimlerin şerhleri olsa da, “bu uğurda yanılmak bir, haklı çıkmak iki sevaptır” kaidesini de kabul etmekteydiler. Sahada cenk ile destek vermeseler de, dua ve niyazlarında Şeyh Said’in destekçileri olacaklardı. Hatta Şeyhin şehadetinden sonra; “o cihad ederek, farz-ı kifaye kaidesi gereği, kendisi dışındaki Müslümanları da önemli bir sorumluluktan kurtarmıştır, dolayısı ile şehid ve büyük bir kahramandır’ diye görüş bildirenler çoğunluktadır…
Bölgede muazzam hızlı hareket eden kıyam, Şeyh’in bir yakınının ihaneti ile bastırılır ve Şeyh esir edilir. İstiklal Mahkemelerinde yargılanarak idam edilir…
Dikkat ederseniz, Şeyhin kıyamı, Avrupa’ya "gerici, mürteci bir kalkışma", Türkiye kamuoyuna ise "Kürtçü, bölücü ve İngiliz Projesi" şeklinde anlatılır. Oysaki Osmanlı ordusunun savaş verdiği kesim İngilizlerdi ama dikkat ederseniz tek bir İngiliz veya İngiliz ajanı asılmadı. Tam aksine İngiliz yasa, giyim kuşamları Osmanlı halkına zorla tatbik edildi, İngiliz severleri de taltif edilerek ülke bir nevi değil, tam bir uyum ile batı zihniyetine teslim edildi.
Peki Şeyh Said’in öngörüleri doğru çıktı mı..?
Maalesef tek tek gerçekleşecekti. Kürtlerin insani ve İslami hakları ellerinden alındı. Başsız kalan ümmet coğrafyası ya fiili ya da dolaylı olarak işgal edildi. Onlarca suni devletçikler kurduruldu. Ümmetin bağrına saplanan bir hançer misali Siyonist rejim kurduruldu. Siyonist rejimle bütün İslam coğrafyası acı çekti ve hali hazırda çekmeye devam ediyor.
Bölgemizin çoğu kanaat önderine göre Şeyh Said, Ömer Muhtar, Şeyh Şamil, İzzeddin El Kassam, Hasan El Benna, Emir Abdulkadir, Şeyh Ahmet Yasin gibi İslami direniş önderlerinden biri ve dava arkadaşlarıdır. ‘’Hz. Hüseyin’in Kerbela’daki kıyamı nasıl haklı, meşru ve sırf Allah rızası için idiyse, Şeyh Said’in de öyleydi’’ diye düşünülmektedir…
Netice olarak Kürt ve Zazaların yaşadığı topraklarda hiçbir zaman sekteye uğramayan İslami uyanış ve şuur, Şeyh’in yolunun doğru olduğunu düşünenler tarafından taze tutulmuştur… ki şu an milyonlarca Müslüman Kürt ve Zaza, kendisine derin bir saygı duymaktadır…
Ülkesini ve vatanını seven biri olarak naçizane tavsiyemiz; "Terörsüz Türkiye" ve iç huzurun tesisinde Şeyh Said meselesinin tekrar masaya yatırılması, mezar yerinin gösterilmesi, hakların helalliği için bazı adımların atılmasıdır. Zira İngiliz ile savaşıp, İngiliz kanunu ve yasalarını bu ülke toprakları için şehit olanların çocuklarına zorla uygulatan bir zihniyetin yazdığı tarih ile bu topraklarda kalıcı bir barış ve kardeşliğin tesis edilmesi zor görünmektedir…
Özetle…
Yakalanan barış ve kardeşlik ortamında, Şeyh Said’in mezar yeri açıklanmalı, düşünce ve fikriyatı fikir özgürlüğü içinde değerlendirilmeli ve yeni nesillere doğrusu ile yanlışı ile resmi tarihimiz YALANSIZ/DOLANSIZ aktarılmalıdır…
İslam ve vatan için kanı toprağa düşmüş şehitlerimizi, darağaçlarında asılan mazlumları ve İngiliz gâvuruna karşı savaş vermiş ecdadımızı rahmetle yâd ediyor, Terörsüz ve Kardeşlik içindeki bir Türkiye için çalışanlara Rabbimiz yardım eylesin diyoruz…
Selam ve Dua ile…