Yarı çıplak bir şekilde muayeneye giden kadına, “ben bu şekilde karşıma çıkan çıplakları muayene etmek istemiyorum” kabilinden tepki gösteren bir doktor aleyhinde Gezi ve CHP medyasınca linç savaşı başlatıldı. Sonrasında, hakkında soruşturma açıldı…

Açılıp saçılmayı “özgürlük” gören zihniyet ve kitlenin gazına mı geldi bakanlığımız, yoksa kendileri de onlar gibi mi düşünüyor, bilmiyoruz. Bildiğimiz; burada sorgulanması gereken edep örneği olan doktor değil, Allah ve geleneklerimizin kesin dille yasakladığı teşhirciliği ve çıplaklığı sıradanlaştıran ahvalimiz olmalıdır…

Gençlerin kendi bedenini adeta bir teşhir aracı olarak görmesi, bireysel bir tercih olmanın ötesinde, daha derin bir toplumsal kırılmayı işaret ediyor…

Bu gün haberlere düşen ’15 yaşındaki eski sevgilisini öldürüp, kendi canına kıydı” diye geçen haberde de olduğu gibi, 15 yaşındaki bir kızdan ‘eski sevgili’ diye söz edilebilen bir çukura düşmüş durumdayız…

Aile bağlarının zayıflaması, kültürel ve dini değerlerin aşınması, kuşak çatışmalarının derinleşmesi… Tüm bunlar gençleri daha kırılgan hale getiriyor, çıplaklığı da meşrulaştırıyor…

Avrupa’nın bazı bölgelerinde dahi çıplaklığın önüne geçmek için yeni düzenlemeler yapılmış, kurallara uymayanlara para cezası getirilmiş durumda. Bizim kültürümüzde ise bu tür sınırlar asırlardır bellidir; hayâ, edep, mahremiyet…
Bugün bu değerleri “geri kalmışlık” ya da “özgürlük kısıtlaması” olarak yaftalamak, aslında köksüzleşmenin bir başka göstergesi...
Tüketim kültürü ve sosyal medyanın yönlendirmesi, gençleri hızla “teşhirin cazibesine” teslim ediyor. Beğeni sayıları, takipçi rakamları, anlık popülerlikler… Peki ya mahşerdeki karşılığı!

Bu nedenle ailelerin, eğitim kurumlarının, iktidarın ve toplumun tüm paydaşlarının duyarlı olması şart. Gençlere “mahremiyetin, özsaygının, sahici özgürlüğün” önemini anlatmak artık bir tercih değil, zorunluluktur. Çünkü özgürlük; kişilikten, ahlaktan, değerlerden kopuş değil, tam tersine onları sahiplenebilme cesaretidir.

Bugün Konya’daki doktor üzerinden teşhirciliğe karşı çıkmak, sadece ahlaki bir tavır değil, aynı zamanda toplumsal geleceğimizi koruma sorumluluğudur.

Mesele basit bir kıyafet tercihi meselesi değil. Bu, bir toplumun hangi değerler üzerine var olacağına dair bir tercihtir…
Memlekete sevdirilmeye çalışılan festivaller ve mezuniyet törenleri gibi kızlı/erkekli birlikteliklere alan açılma çabaları da, tehlikenin Zaza diyarlarına sirayetine işarettir ki yöneticilerimiz e aileler son derece dikkat etmek durumundadırlar…

Özetle; ya teşhirciliği “özgürlük” diye önünü almayıp köksüzleşip helak oluruz, ya da mahremiyetin, hayânın, özsaygının önemini yeniden hatırlayıp gençliğimizi koruyacağız.

Değerlerimizin sessizce değil, alenen çürüyüşünün bir örneği olmuş olsa da Konya’daki bu gelişme, bu ibretlik meseleden hayırlar çıkarabilir iktidarımız!

Muktedirlerimiz, bu konuda hepimizden çok daha fazla sorumluluk altında. Zira 22 senedir çocuklarımız ve gençlerimiz onlara emanetti… Emanete sahip çıkmak, doktoru bırakın soruşturmalara tabi tutmayı, belki de ödüllendirmeyi gerektirdi ama olmadı…

Neden..!?
Selam ve Dua ile…