Uçup gitmediler ya, buharlaşmadılar ya, hepsi aynı anda ölüp gitmediler de.

Peki nereye gitti memleketimin güzel insanları?

Hani şu cesur, dürüst, yardımsever, kalender insanlarımız.

Hani şu lokmasını paylaşan, evini seferi olanlara açan, sofrasındakini paylaştıkça mutlu olan…
Nerede evinde misafir ağırlamadığı için gece uykuları kaçan, misafirperver Halil İbrahim gönüllü büyüklerimiz?

Nerede o sokaklarımızda ki asayişi sağlayan cesur ağabeylerimiz, bir tatsızlık yaşandığında tok bir sesle “neler oluyor burada?” deyip sorunu çözen, “hooop küfür yok.” deyip edebi hatırlatan, yanlış yapana “bunu burada yapamazsın.” diyen orta hakem gibi delikanlılarımız, kavgaları tek seferde adeta gece bekçisi düdüğü sertliğinde bitiren büyüklerimiz?

Nerede gece geç saatlere kadar sokakları evi gibi görüp oynayan, kavgasını eve taşımayan, aynı evin çocuklarıymış gibi tek tastan su içebilen çocuklarımız?

Acıktığımızda bulduğumuz ilk tandırda pişen sıcacık ekmekle karnımızı doyururduk, teyzeler ekmek hesabı yapmazlardı.

Şimdi en yakınının evine gidip bir tas su istemeye korkar oldu çocuklarımız. Kapı komşumuzdan “gözün çocuklarda olsun, bakkala gidip geleyim.” demekten ümidi kesmişiz.
Hatta ondan korkar olmuşuz, çocuklarımıza zarar verir diye.

Fıtrat arkadaşsız, akrabasız, komşusuz yapamaz.
Bizlerde yanı başımızdaki insanlara güvenmediğimiz için bu açlığımızı hiç tanımadığımız, yüzünü görmediğimiz, belki de gerçek ismini bilmediğimiz insanlarla sanal alemlerde arkadaşlıklar kurarak gidermeye çalışıyoruz.

Mesele nedir biliyor musunuz?

İş paraya, parada cebe inince gönüllerde bir şey kalmadı, gönüller arası uçurumlar oluştu.

Evler kerpiçtendi, yollar toprak, yemekler üç çeşit değildi, ancak hepsini güzelleştiren ve bollaştıran sevgi, saygı, merhamet vardı.
Adam gibi adamlar, toprak gibi analar vardı.
Kimse yalnız değildi, mahallede herkesin ağabeyleri ve ablaları vardı.
Aile bir evin içindekiler değil, bütün bir mahalle idi.

Şimdi aynı evde farklı dünyalardayız.

İyi günde kötü günde her şeyden ve herkesten önce komşularımız vardı.

Artık çocuklar güven içinde sokakta oyunlar oynamıyor, birbirlerine ağza alınmayacak küfürler ediyorlar.
“Hooop” diyen bir ağabeyleri yok, küçücük çocukların ellerinde sigara, 12-13 yaşlarındaki çocuklar uyuşturucu kullanıyor. Biraz daha büyük olanlar ellerinde bira şişeleri, bu çocuklara “hooop” diyen yok. 

Çünkü biz mahallemizin gönüllü güvenlikçi ağabeylerini bitirdik.

Çocuklar terbiye ve ahlakta değil, daha fazla nasıl kazanabilirim de yarıştırılıyorlar. Kazansında nasıl kazanıyorsa kazansın diyen babalar, ben gençliğimi yaşayamadım, bari kızım yaşasın diyen anneler türedi, mahalle iflas etti ve dükkanı kapattık.

Kalan malımızı da kaldırımlara saçıp savurduk, yok fiyatına dağıtıyoruz.

Komşuyu bayramdan bayrama, akrabayı düğünden düğüne görürsen herkesle yabacılaşırsın.
Sokaktan geçen akrabandan da kuşkulanır olursun.

Gelin hep beraber kendimize bir söz verelim, diyelim ki mahallemizde, şehrimizde, ülkemizde gördüğümüz herkese selam verelim, kuşku yerine umut besleyelim, kızgınlıklarımızın yerine birer tebessüm bırakalım.
Ama bıkmayalım, 
ama asla vazgeçmeyelim.

Bir iyinin bir mahalleyi düzelteceğini, bir kötünün mahalleyi kötü yapacağını bilip, iyilik tohumunu her tarafa saçalım, onu sevgiyle sulayıp büyütelim ve kötülüğün tohumunu kurutalım.

Son söz; güvenilir ve yaşanılabilir mahalleler için inadına sevgi, inadına dostluk, inadına komşuluk diyelim.

Selam ve dua ile…