PKK silah bırakmadan, Kürt Meselesi asla çözülemez…

Kimlik sorunu da anayasal temelde çözüme kavuşturulmadan, Kürtlerin Talepleri bitmez…

Dünyada gelişen ve Türkiye’nin de uyum sağladığı askeri alandaki teknolojik ilerlemeler, PKK’nın kırk yıllık hayali olan ‘komin devlet’ ihtimalini imkânsız hale getirmiştir…

Öyle oldu ki, dağları kontrol etmek, şehirleri kontrol etmekten daha basit hale gelmeye başladı.

Artık dünyanın hiç bir yerinde gerilla savaşı vermek öyle kolay olmayacak.

Vatan toprakları içindeki militan sayılarının beş binlerden beş yüzlerin altına düşmesi de bunun ıspatıdır. Cumhur ittifakının karalılığı ile de, yakın zamanda sıfırlanması ihtimal dâhilindedir.

PKK’nın silahları tarihe karıştığında, sorunun çözümü siyasi arenada daha rahat konuşulacak, şiddet dili yerini siyasi söylemlere bırakacak, siyasi partiler ve sivil teşekküller sorunun çözümüne öncülük edecek ve bu sivil öncüler, silahlı yapılarla iltisak suçlamasından azade bir pozisyonda siyasi manevra ve siyasi temsiliyet hüviyetini kazanacaklardır. Yani bu soruna gönülden eğilmek isteyenlerin içi rahat ve elleri güçlü olacaktır.

HDP, birçok söyleminde haklı bile olsa, silahlı bir yapının desteğinde olduğunu uçan kuş bile biliyor. Bu yüzden, önerdiği çözüm önerileri de havada kalıyor, yeni politikalar üretemiyor ve Kürt Meselesinin Çözümü önündeki en büyük set oluyor.

Ayrıca PKK yüzünden bölgede varlık gösteremeyen irili-ufaklı diğer partiler siyaset sahnesinde güç kazanamıyor, yeni partiler de eşit koşullarda siyaset yapma imkânı bulamıyorlar.

Eğer PKK silah bırakırsa, HDP’nin tekelciliği de sona erecek, Kürt meselesini önceleyen sağ veya dindar olarak nitelendirilebilecek partiler de sahneye çıkacaktır. Cumhur İttifakının da bu oluşumlara karşı muhataplığı ve bakış açıları yumuşayacaktır. Böylece ülke de bu açıdan normalleşecektir.

Ülke normalleştiği zaman, bölge partileri, muhafazakâr partiler ve Kemalist partilerin koalisyon kurması, böylece -başarabilirlerse- iktidarı paylaşmaları sağlanabilir. Artık ötekileştirildiklerini düşünenlerin de çevreden merkeze çekilmeleri gerçekleşir. Bir süredir şekillenmeye başlayan ittifaklar, yakın gelecekte bu türden normalleşmelerin olabileceğine göstergedir diyebiliriz.

Son yirmi yılda Kürt Meselesi ile ilgili pozitif yönde az şey yaşanmadı. Kürtçe propaganda, andımızın kaldırılması, Kürtçe yasağının son bulması, Kürtçe ve Zazaca isimlerin köylere verilmesi, çocuklara Kürtçe ve Zaza’ca isimlerin konulabilmesi, Çözüm Süreçlerinin başlatılması gibi nice olumlu gelişmeleri inkâr etmeyecektir iyi niyet sahipleri…

Yeter mi… Elbette ki yetmez...

Bana kalırsa en büyük sorun, kimliğin anayasada güvence altına alınmaması inadıdır. Sadece küçük bir örnek vermek gerekirse; Türk yerine Türkiyelilik kavramı anayasaya sokuldu mu, sorunların yüzde 99’u çözüm evresine girecektir. Ama işte bunun konuşulmasının bile olmazsa olmazı, PKK silahlarının tarihe karışmasıdır..!

Bundan yirmi yıl önce birisi, önümüzdeki süreçte askerin tamamen siyasetin dışına çıkacağını, CHP’de türbanlı bayanların parti yönetiminde yer alacağını, Gül, Davutoğlu, Saadet Partisi, CHP, HDP ve İYİ Parti gibi uçların seçim ittifakı yapacağını söyleseydi, imkânsız hayaller olarak nitelendirilirdi. Ama hepsi gerçek oldu...

Barış sürecinde, şehit anneleri ile dağda çocukları ölenlerin annelerinin birbirlerine sarılmaları, Türk kardeşlerimizin bir kısmının, ‘silahlar susacaksa Öcalan’ın çıkmasına razıyız’ deme noktasına gelmeleri unutulmamalı…

Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde normalleşme yönünde başlayan değişimin, önümüzdeki yüzyılda güçlenerek devam edebileceğini düşünüyorum. Bazıları geriye dönme ihtimalini güçlü görse de hayatın ileriye doğru aktığını hatırlatmak isterim. Ancak şu anda bunun ne yeridir, ne zamanıdır diye de eklemek istiyorum. Hatta böyle bir adımın, daha kötü sonuçlar doğuracağı kanaatindeyim.

Çözüm Sürecine güçlü destek verenlerden biriydim. Demirtaş ve HDP çevrelerine adeta yalvaran biriydim. ‘Yapmayın, etmeyin. Yüz yıl sonra bir Rizeli çıktı ve MHP, CHP, KEMALİSTLER, FAŞİSTLER, IRKÇILAR ve hatta bir kısım AKP’lileri bile karşısına alıp Kürt Meselesi uğrunu kızılcık şerbeti içmeye çalıştı. Bu adama sahip çıkın, bu konuda siyaseti bir tarafa bırakın, parti menfaatlerini gözetmeyin, başkanlık, parlamenterlik, siyasi kutuplaşmalar gibi sistemsel sorunların içine girmeyin, siz Kürt Meselelerindeki kazanımlara bakın, bir daha bulamazsınız, ne böyle güçlü bir lideri, ne de böyle kızılcık şerbeti içebilecek bir iradeyi” diye diye dilimizde tüy bitti. Hatta yazılarımızda da bunu dile getirdik ama nafile…

80 vekil alınınca, parti oyu e ulaşınca, ‘korkma Erdoğan seni asmayacağız, adil yargılayacağız’ dendi… Gurup toplantısına çıkıp ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ dendi… ‘YPG Fırat’ı geçecek ve sizde mal mal bakacaksınız’ dendi... ‘Daha Öcalan’ın heykelini dikeceğiz, buna alışsanız iyi olur’ da dendi… Ve oturup Demirtaş’la bir saz ekibi oluşturup halaylar kuruldu. Ve sonrasında Kobani çağrıları ve Yasin Börülerin vahşetçe katledilmeleri, çukurlarda 700 seçkin Özel Harekat şehitleri ve ardından bombalar ve acılar, acılar, acılar…

Tabi arkalarında kalleş ve kahpe FETÖ oyunları, ittifakları ve nihayetinde 15 Temmuz Darbesi…

Peki ne oldu… Yüz yıl sonra ayaklarımıza kadar gelen bir fırsat heba olup gitti…

Neticede bizler olaylara KUL HAKKI penceresinden bakıyoruz ve kul hakkını önemseyen insanlar, Ne Mutlu Türküm Diyene yerine, Ne mutlu Türkiyeliyim demeyi tercih edenlerdeniz.

Bu güzelim millet, Kürt Meselesini de Kul Hakkı bağlamında çözmeyi başarabilecektir. Yeter ki PKK silah bıraksın ve PKK’yı da silahlarını bırakmaya ikna edecek en büyük güç HDP’dir. Kürt halkı bu konuda HDP’nin arkasında olacaktır. Yeter ki o iradeyi gösterecek güzellikte bir gönülleri bulunsun… Yeter ki Erdoğan düşmanlığı, yerini sonuç alıcı siyasi bir bakış açısına bıraksın..!

Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler..!

Saygılarımla…