İnsanoğluna dünya dolusu helal nimet verilmişken, Hz. Adem’in kıssasında almamız gereken dersi alamıyor aynı hatalara bizler de defalarca düşüyoruz. Yasak ağaç, sadece ilk peygamber için miydi? Bizlerin yaklaşmaması gereken yasak ağaçları da yok mu?

Ey örtüsüne bürünen kalk uyar” emri geçerliliğini yitirdi mi? Elbette hayır!. Kıyamete kadar geçerli olan uyarma, inzar, tebliğ, iyiliği emretme, kötülükten men etme ayetleri adeta yeni inmişçesine yaklaşmamamız gereken ağaçlar hakkında uyarıyor bizleri. Hakka, hakikate gözler kör, kulaklar sağır olmuşken tam da “nereye gidiyorsun” sorusunu mümin vicdanlara, inanan kalplere sormak gerek.

Geçenlerde izledim. Bir röportajda “Yıl başını kutlayacak mısınız amca?” diyen muhabire Erzurumlu bir amcamız “yılbaşı bizim değil, neden kutlayalım ki kızım” diyor.

Doğrudur amca bizim değildir. Müslümanlar olarak tüm ibadetlerimizde kullandığımız Hicri Takvime göre 1439 yılının içerisindeyiz ve Miladi 2018’ e ise girmek üzereyiz.

Peki yılbaşı bizim değil de piyango bayileri bizim mi? Allah’ın “nimet”lerine şükretmeyi bırakıp “Nimet Abla!” nın önünden Galata Köprüsü’ne uzanan piyango kuyruğu bizim mi?

Sadece bunlar mı bizim değil?

Soyu belirsiz “Noel Baba” bizim mi?

Christmas (Noel) kutlamaları bizim mi?

Sene başına özel eğlence ve indirimler bizim mi?

Yılbaşında sebepsiz bir günlük tatil bizim mi?

Satılan yılbaşı hindileri bizim mi?

Tombala oyunları bizim mi?

Katledilip süslenen çam ağaçları bizim mi?

Cumartesi ve pazar tatilleri bizim mi?

İdda bayileri bizim mi?

Online kumar siteleri bizim mi?

Bayram seyran demeden verilen faizli krediler bizim mi?

İçki bayileri bizim mi?

Cuma ismine leke sürmek için “Kara Cuma” (Black Friday) ilan ederek indirim günleri ilan etmek  bizim kültürümüzün eseri mi?

Ne çok yasak ağacımız varmış yemek için adeta dallarını kırdığımız. Ne çok zahmet vermişiz büyütüp yeniden meyve versin diye. Oysa “ona yaklaşma” demişti Rabbimiz.

 

Sahi yaklaşılmaması gereken bu yasak ağaçlar kimin?

Nerden gelip hayatımızın tam ortasına oturup helal oldular?

Nasıl vazgeçilmezimiz oldular? Öyle sahiplendik ki bunları, biri çıkıp “ne oluyor bize” dese hemen onu hasta, değişik, radikal, tuhaf biri olarak ilan ediyoruz. Öyle ya, düşündüğün gibi yaşayamadığında yaşadığın gibi düşünmeye başlıyorsun. Uyum sağlıyor ve kabulleniyorsun. Hatta bir süre sonra yanlışların en katı savunucusu kesiliveriyorsun.

 

Hristiyan toplumların değer verip kutsal saydığı Pagan kültürünün sapkın kalıntıları olan gün ve geceleri Müslümanın da kutlaması, bunlara hazırlık yapması, bunlar için harcamalar yapıp zaman ayırması tam da böyle bir maskaralıktır. Ucube seviyesinde tuhaf bir durum. Bir çelişkiler yumağı. Cahiliye adetlerine sahip çıkma, içselleştirme çabasıdır bu. Birkaç Hristiyan’ın bir araya gelip ortak kurban kesmesi kadar hayret vericidir. Bir Budist’in veya Şintoistin malının zekatını vermesi veya bir Yahudi’nin Mekke’de hac yapma isteğini normal göstermeye çalışması kadar absürt bir haldir.

 

Uluslar arası ortak bayram, gün ve kutlamaların yapılması bir yere kadar normal karşılanabilir fakat dini boyutu olup başka inançlara ait gün ve bayramların kutlanmasının inancımızda yeri asla yoktur. Ramazan ve Kurban bayramı günlerini müjdelediğinde Peygamberimiz (s.a.v) in söylediği sözleri unutmamak gerek.

 

Her fırsatta ayağımızı ümmetçe kaydırmaya çalışan Batı’nın batıl argümanlarını ne zaman terk edip özümüze döneceğiz? Şimdi hicret zamanı. Yanlıştan doğruya, haramdan helale, taklitten öze, batıldan hakikate yürüme zamanı. Aksi halde Ebu Cehil’lerin ateşinden hissemize düşen ile yanmak kaçınılmaz olacaktır.

Selam ile…