NE AKLETTİK NE DE SABRETTİK

Cezayir'de Demokrasi var ama Laiklik yoktu...

Şeriat isteyen Milli Selamet Partisi, halkın %80'inin oyu ile iktidara geldi.

Seccadeler, şükür secdeleri ile şenlendi...

Ancak… askeri muktedirler tarafından derhal bertaraf edildiler…

Aynı sıkıntı, Mursi önderliğinde Mısır'da da oldu...
Bu da gösteriyor ki; Mevcut dünya düzeninde demokrasi söylemleri, KUL HAKKINI gözetmeyenlerin muktedirliğinde, safsatadan ibaret olur..!
Peki ne yapmak lazım..!?
Müslüman akıllı olmak zorunda... Akıl ise sabır ile yoğrulur...
Çözüm Sürecinin ilk zamanlarını hatırlayınız dostlar...

O atmosferde mezardan en ulu’luar bile çıksaydı, Erdoğan'a karşı kazanamazdı..!
Kemalizm zayıflatılmış, Askeriye asli görevine çektirilmiş, Fetö'nün kökü kazınmış, İMF'ye borç bitirilmiş, Barzani ile kardeş olunmuş, yüz yıllık kanayan sorun, Kürt-Türk kardeşliği taçlanmıştı…

O motivasyon ile "Kuzey Irak ve Güney Suriye kantonları Türkiye'ye bağlanacak" deniyordu.
Eğer o süreçte başarılı olunsaydı, demokrasi ve laiklik, KUL HAKKI hassasiyeti taşıyanların elinde nevş-u nema bulabilir, bu ülke dünyaya örnek olabilirdi; şeriatçının da, inanmayanın da, ehli kitabın da, laiklik üzerine yaşayanların da huzur içinde yaşayacağı bir ülke…
Peki ne oldu... AKLETMEDİK, SABRETMEDİK..!

Akletmeyenler Demirtaş ve saz ekibi, sabretmeyenler de Reis-i Cumhur ve çevresiydi..!
Peki netice… Akletmeyenler hapiste, sabretmeyenler çaresizdir sistem elinde..!
Sn. Recep Tayyip Erdoğan'a kırgın değil, aksine duacıyız...

Zira muazzam hizmetlerine, iyi niyetine ve imanına şahidiz. Ancak kendisine okkalı bir ‘tövbe düşüyor’ diye de belirtmek isteriz. Önümüzdeki son beş senesi, bunun için büyük bir fırsat…
Bu tövbe sadece dil ile değil, icraat ile kendini göstermeli ki bu da, genel bir af, tertemiz bir anayasa, Türk yerine Türkiyelilik ifadelerin olduğu yasalar, adil bir yönetim ve halk gibi yaşayan siyasiler, bürokratlar, yerel yöneticileri oluşturmakla olacaktır.

Bunun ilk adımı, cumhurbaşkanlığı sisteminin revize edilmesidir ki, Reis-i Cumhur'un ailesi ile birlikte Külliye’den taşınması acilliyet arz etmektedir. Keçiören'deki 5 katlı apartman dairesi, dede ve nineye, arada uğrayacak olan torunlara yeter diye düşünüyorum.
Evet dostlar... Buralardan yazmakla olmuyor, davulun sesi de uzaktan hoş geliyor, devlettir bu, bakkal yönetilmiyor... diye de düşünüyoruz… Ancak; ‘kişi cüzi iradesinden sorumludur’ kaidesi gereği, herkes elinden geldiğinin esiridir ki, netice ise bizim değil, Allah'ın uktesindedir.
Bu duygularla siyasete bakıyor, elimizden geldiğince mücadelemizi veriyoruz.

Mücadelemiz, ‘açıktan isyan ve günah işleyenlerin, daha çok Allah diyen ve az günah işler görünenlere’ galebe çalmaması yönündedir..!

Eğer bunu başaramıyorsak, bireysel olarak mazlumun hakkını savunmaya çabalıyoruz.

Eğer bunu da başaramazsak, üç/beş delikanlı dostumla karınca kararınca çabalıyoruz.

Dikkat edin… hep BİR ŞEYLER YAPMAYA çalışıyoruz…

Siz de bir şeyler yapın, yapamıyorsanız, yapanları taşlamayın..!

‘Oy vermek şirktir’ kolaycılığına kapılıp, ‘yesinler birbirlerini’ diyen kalpleri temiz, dilleri şedit, yumrukları sıkılı din kardeşlerimizden de olamıyoruz/olmayacağız…

Zira Yusuf Peygamber ile, yönetiminde olduğu kralın inancı aynı değildi..!

Mesele inancının gereğini yaşayıp yaşamamanda..!

E o yaşamı getirecek olanlar uzaylılar olmayacağına göre, yaşanılmasını istediğiniz düzen için ülke idaresine etki etmelisiniz. O da siyaseti takip ve sandığa gitmeyle olur…

Tercihlerimizi yaparken, Rabbim nefsimize yenilmemize izin vermesin...
Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler..! Selam ve dua ile..!