Yıl 1990’lar.

Saat 21.00-21.30 civarı. 

Ev telefonumuz çaldı. 

Arayan amcamın oğlu. 

Sınır karakolunda askerlik yapan kuzenimizin karakol baskınında şehit olduğunu söyledi. 

Beklemeden çıktım. 

Akrabamızın evine vardığımda askerin annesi, kız kardeşleri, teyzeleri feryat figan ağlıyorlar. 

Abisine “Kimden haber aldınız?’’ dedim. 

“Tv haberlerinden’’ dedi.

“İsmi geçti mi?” dedim,

“Hayır.” dedi. 

“6 askerin şehit olduğunu söylediler, bizde arıyoruz ama karakol bize cevap vermiyor, kendisi de aramadı. Yaşasaydı aramaz mıydı?’’ dedi. 

Sustum. 

Birkaç akrabamız Bingöl Tugayına gidip oradan bilgi alacaklarını söylediler.  

Ancak onlarda herhangi bir haber alamadan eve döndüler. 

Saat gece 24.00 haberlerini beklemeye başladık.  

Haberler tekrar olduğu için farklı bir şey öğrenmedik. 

Vakit geçip belirsizlik devam ettikçe evdeki ağlaşmalar, bağrışmalar, feryatlar-figanlar daha da artmaya başlamıştı. 

O dönemde koşulsuz herkesin derdine derman olmaya, sıkıntısına çare olmaya çalışan iş adamı Feyzi Berdibek aklıma geldi. 

Gece saat 01.00 civarı tereddüt etmeden evine gittim. 

Kapısını çaldım.  

Üzerinde eşofmanları, elinde bir kitap kapıyı açtı, bana baktı, hiçbir şey sormadan geç dedi. 

İçeri geçtim beni tepeden tırnağa süzdükten sonra;

“Musa ne oldu?” dedi.

Durumu izah ettim. 

Kızdı, “Niye bu saate kadar beklediniz?” dedi.  

“Aklıma yeni geldi.” dedim. 

“Tamam bakarız.” dedi.

Telefonun yanına gitti, birilerini aradı, birkaç çalıştan sonra derinden bir ses “Alo” dedi.

Feyzi abi komutanım deyince bende heyecanlandım. 

Durumu aynen komutana aktardı. 

 Mutlaka bir haber almamız gerektiğini ifade etti. 

Birkaç dakika sonra komutan geri aradı, ilgili karakol komutanına ulaştığını, askerimizin iyi ve operasyon bölgesinde olduğunu ifade etti. 

Ancak Feyzi abi bu haberin yeterli olmadığını, askerin mutlaka ailesi ile görüştürülmesi gerektiğini ifade etti. 

Bu durumu bir rica olarak komutana ifade etti. 

Komutan tekrar telefonu kapattı. 

Yaklaşık 10-15 dakika sonra komutan geri aradı. 

Askerin birazdan araç telefonu üzerinden ailesi ile görüştürüleceğini ifade etti. 

Feyzi abi kendisine teşekkür edip, “Sizin bir arzunuz, emriniz var mı?” dedi. Komutanda teşekkür edip telefonu kapattıktan sonra, Feyzi abi bana bakıp tebessüm ettikten sonra, başka bir şey var mı dedi.

Bende kendisine teşekkür edip, verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı affını diledim. Elini omuzuma koyup bu kapı size 24 saat açık dedi ve herkese selam söyle dedi. 

Askerimizin evine doğru hızlı adımlarla yürüdüm, yaklaşık 5 dakika sonra eve ulaştım ve hemen müjdeyi verdim. Birazdan arayacak dedim. 

Herkes sustu ve bana baktı, annesi “Doğru mu söylüyorsun?” dedi, evet dedim. 

Abisi “Sen bunu nereden biliyorsun?” dedi. 

“Feyzi Berdibek Komutanı aradı, oda birazdan aratacağını söyledi.”  dedim.

Saat 02,15 civarı herkes susmuş beklerken, telefonun sesi bütün kulakları çınlatacak bir ses ile çaldı. 

Abisi telefonun ahizesini kaldırıp alo demesine karşılık, karşıdan abi sesi ile herkeste sevinç bağırtıları başladı. 

Annesi de telefona gidip oğlunun sesini duyunca saatlerdir süren matem, ağlamalar, parçalanmalar gitti, ortamı bir mutluluk havası kapladı. 

Aradan 25 yıl geçti Feyzi Abi iki defa vekil seçildi kapısını çalmadık.

Doğru yaptı yanında olduk.  

Bazen sen Feyzi beyi niye bu kadar savunuyorsun diyorlar? 

Şimdi size soruyorum, Feyzi Beyin yaptığının kredisi sizde kaç zamanda biterdi? 

Bende hiç bitmedi, bitmez de…. 

 

Musa APUHAN