2018-2019 Eğitim Öğretim Yılı Sene Başı Seminer Döneminde Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmenlere okumaları için tavsiye ettiği John Taylor Gatto’nun “EĞİTİM BİR KİTLE İMHA SİLAHI” isimli kitabında, Taylor günümüz okullarında verilen eğitimin  bireyleri aptallaştırdığını ifade etmektedir. Taylor eğitimin tamamen sermayenin hegemonyasında olmasından dolayı bireyleri aptallaştırdığını ifade etmektedir.

Aslında zorunlu eğitimin tarihsel serüvenini incelediğimizde Taylor’un birçok noktada doğru tespit yaptığını görmekteyiz. Günümüz eğitiminin tarihçesiyle, sanayi devriminin tarihçesi bir birine çok yakındır. Sanayi devrimiyle birlikte oluşan teknik eleman ihtiyacı okullarla karşılanmaya çalışılmış ve bu durum zorunlu eğitimi doğurmuştur. Eğitimin zorunlu olması sermaye için üretken, itaatkâr bireylerin oluşmasını sağlamıştır. Bu süreçten sonra eğitim sınırsız üretim ve tüketim döngüsünün bir aparatı olmaktan öteye gidememiştir.

 Günümüzde Öğrencilerin eğitim sistemi içerisinde kategorize edilmeleri de bu anlayıştan kaynaklamaktadır. Çünkü sermaye her şeye çıkar odaklı yaklaşmaktadır ve verim sağlamayan insanlar aptallaştırılıp sistemin dışına itilmektedirler. Sisteme uyum sağlayan mutlu köleler ise efendilerinin kazançlarına kazanç katmaktadırlar.

Günümüzde tarih, felsefe ve edebiyat bölümleri çok düşük puanlarla öğrenci almakta ve çoğu zaman bu bölümlerin kontenjanları boş kalmaktadır. Çünkü bu bölümlerin sermaye için çok bi önemi  yok ve bu yüzden itibar görmüyorlar. Oysa insanın kendini anlamlandırabilmesi için bu bölümler olmazsa olmazdır.

 Nasıl ki Hipokrat’ın:“Hastalık yoktur hasta vardır.” sözü günümüzde” hasta yoktur hastalık vardır” sözüyle değiştirilmişse okulda aynı şekilde insanın biricikliğini yok ederek onu nesne haline getirmiştir. Oysa eğitim dediğimiz kavram olaya bambaşka bir açıyla yaklaşmamızı sağlamaktadır. Her şeyden önce insanların biricikliğini savunmaktadır. Buradaki biricikliği modernizmin insanı tüketim nesnesi haline getirdiği hedonizmle karıştırmamak gerekir. Hipokrat’ın: “Hastalık yoktur hasta vardır.” sözünde ifade ettiği gibi her insanı kendi  benlik bütünlüğü içerisinde değerlendirmek gerekir. İnsanı hazır kalıplara vurup yarış atı haline getirmemek gerekir.

Tarihteki eğitim anlayışı günümüzdekinden bambaşkaydı. Her şeyden önce insana zihinsel özgürlük sunmakta idi. MEKTEB-İ SUFFAYI ele alalım mesela;  ümmi olan peygamberin dizinin dibinde eğitim gören insanlar dünyaya İslam Medeniyetini armağan etmişlerdi.

Pe ki bunu nasıl başarmışlardı. Her şeyden önce özgür insanlardı ve eşyanın hakikatine vakıf insanlardı. Standart kalıp haline getirilmiş reçeteleri yoktu mesela. Hayata çıkar odaklı bir yaklaşımları yoktu bu dünyadaki varlık gerekçelerini çok iyi biliyorlardı ve hayatı bu şekilde anlamlandırabiliyorlardı.

Pe ki günümüzde hayatı anlamlandırabilme noktasında ne kadar başarılıyız. Yaklaşık yedi aydır  okullarda yüz yüze eğitim yok ve bu süreçte çocuklarımız sudan çıkmış balığa dönmüş durumdalar. Çünkü daha okula başladıkları ilk günden itibaren kendilerine çizilen bir hedefe doğru sorgulamadan gitmekteler. sınavlarda yapılandırılmış testlere verdikleri cevaplarla hayatı kendi isteklerine göre değil de hep başkalarının isteklerine göre yaşamaktalar. Günlük hayatlarında özgün bir davranış ortaya koyamamaktadırlar.  Ve serbest kalınca da ne yapacaklarını bilemez duruma gelmekteler.

Günümüz okulu bireyi yaradılış gayesinden uzakta tutup hazlarının peşinde giden  bir tüketim nesnesi haline getirmektedir. Suffa Okulu ise insana yaradılışının hakikati ışığında verdiği eğitimle bireyi ÖZGÜRLEŞTİRMEKTEDİR ve bizlere düşen okullarımızda Suffa anlayışını hakim kılmaktır.