1 Kasım 2015 tarihinde yapılacak olan genel seçimde, halkımız her şeye rağmen, aynı yıl içerisinde ikinci kez sandığa gidecek.

Halk temsilcilerini seçmek için sandığa giderken, her defasında ilk kez sandığa gidiyormuş heyecanıyla gider ve oyunu kullanır.

Bu halk yıllardır siyasetin kendisine hiçbir şey katmadığını ve her defasında aldatıldığını, kendisine verilen bütün sözlerin yalan olduğunu bildiği halde, neden her seçimde sandığa gitmek, temsilcisini seçmek için aynı heyecanı yaşar?

Kendisine yalan söyleyen siyasetçilerin, aslında hiçbir sözüne inanmamakla beraber, ola ki bir gün “kuş gelip, taşa çarpar” ihtimaliyle sandığa gider, oyunu kullanır.

Ancak sonuç yine hüsran…

Sevgili siyasetçiler; şunu bilmenizi isterim ki, bu aldattığınız, hafife aldığınız, üzerinden çıkar ve kişilik devşirdiğiniz halk öyle zannettiğiniz gibi hafife alınacak bir halk değil.

Bu halk her şeyin farkında.

Ben burada, sizler de bir şeylerin farkında olun diye sizlerle bir hikâye paylaşacağım;

ÇİÇEKLE SUYUN HİKÂYESİ

Günün birinde çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar. İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder birliktelikleri, tabi zaman lazımdır birbirlerini tanımak için. Gel zaman git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki, mutluluktan içi içine sığmaz artık ve anlar ki, suya âşık olmuştur. İlk kez âşık olan çiçek, etrafa kokular saçar, "Sırf senin hatırın için ey su" diye... Öyle zaman gelir ki, artık su da içinde çiçeğe karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştır. Zanneder ki, çiçeğe âşıktır ama su da ilk defa âşık oluyordur.

Günler ve aylar birbirini kovalar ve çiçek acaba "Su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar. Çünkü su, pek ilgilenmez çiçekle... Hâlbuki çiçek, alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz. Çiçek, suya "Seni seviyorum" der. Su, "Ben de seni seviyorum" der. Aradan zaman geçer ve çiçek yine "Seni seviyorum" der. Su, yine "Ben de" der. Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler... Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz etrafa ve son kez suya "Seni seviyorum" der. Su da ona "Söyledim ya ben de seni seviyorum" der ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek artık. Rengi solmuş, çehresi sararmıştır çiçeğin. Yataklardadır çiçek. Su da başında bekler çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiğine... Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla başını döndürerek çiçek, suya der ki; "Seni ben gerçekten seviyorum" Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır nedir sorun diye... Doktor gelir ve muayene eder çiçeği. Sonra şöyle der Doktor: "Hastanın durumu ümitsiz artık elimizden bir şey gelmez" Su, merak eder sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık nedir diye ve sorar doktora...

Doktor, şöyle bir bakar suya ve der ki; "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum... Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için".

Ve anlamıştır artık su, sevgiliye sadece "Seni seviyorum" demek yetmemektedir.”

Sonuç olarak, sevgili siyasetçilerimizin şunu çok iyi bilmelerini istiyorum;

Bu halk kendi içinden çıkan, kendi evladı olan sizlere artık inanmak istiyor.

Mesele sadece “bizde sizi seviyoruz, sizler için varız, bütün mücadelemiz sizler içindir.” demeniz değildir.

Yoksa sizleri memleketin kalkınması için hayat suyu olarak gören memleketimin bu güzel insanları(güllerimiz)bir gün gerçekten susuzluktan ölürlerse, biliniz ki bunun müsebbipleri sizlersiniz…

Sevgili hemşerilerime de şunu hatırlatmak istiyorum; içinizde gerçekten sizlere hayat verebilecek tertemiz sular varken, sakın sizleri susuzluktan öldüren suya gönül vermeyiniz…

Siyasetçilerimizin güllerini soldurmayacakları, güllerimizin de susuzluktan ölmeyecekleri, her iki tarafında hayat bulabilecekleri bir seçim geçirmeleri dileğiyle…