Öncelikle insanlığın gündeminde böyle bir konunun olması esef verici bir durum.

Ancak böyle bir gerçeğimizin de olduğu aşikar ve o kadar aşikar ki durum uluslararası bir boyut kazanmıştır.

25 Kasım 1960, Dominik Cumhuriyetinde iki kız kardeşin Diktatöre karşı bir mücadele başlatmaları, bu mücadelenin neticesinde sistemin askerleri tarafından tecavüze uğradıktan sonra katledildikleri tarihtir.

İnsanlık tarihinin bu utanç tablosu daha sonra Birleşmiş Milletler tarafından 1999 yılında o vahşetin yaşandığı 25 Kasım tarihinde Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslar arası Dayanışma Günü olarak dünyada ve ülkemizde de ilan edilmiştir.

O gün bu iki kız kardeşe yönelik yapılan bu alçakça fiilden sonra dünyada bu iş durdu mu? 
Hayır. 
Şu an dünyada buna benzer ve hatta daha vahşice olaylar yaşanmaktadır.

Ortadoğuda, savaş ortamında binlerce kadın, alçak batı köpekleri tarafından tecavüze uğramakta ve katledilmektedirler. Bununla beraber hergün televizyon ekranlarında adeta çok sıradanmış gibi bu haberleri izlemekteyiz. Sokak ortasında katledilen kadınlar, sınır tanımayan şiddet eylemleri ve daha niceleri.

Dünya geneline bakıldığında hafızalara mıh gibi çakılmış yaşanmışlıklar mevcuttur.

Yıllarca Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Bosna’da, Arakan’da, Türkistan’da, Filistin’de, Cezayir’de, ve dünyanın birçok bölgesinde ve ülkesinde yüzbinlerce kadın ve genç kız tacize, tecavüze ve ölümle hayatlarından koparılmışlar.

Ey Birleşmiş Milletler; siz savaş mağduru kadınları yoksayamazsınız,
Siz yaşam koşullarından dolayı göç eden kadınları birilerinin zulmüne terk edemezsiniz,
 onlara yapılanlar, şiddetin en alasıdır.

Sizin çıkardığınız savaşlar yüzünden şiddete ve ölüme maruz kalan kadınları görmemezlikten gelebilirsiniz.
Peki Avrupa’nın göbeğinde, sadece inancı gereği örtünen müslüman kadınlara yönelik baskılara, tacizlere, hatta şiddet yoluyla hayatlarından koparılmalarına göz yumamazsınız.
Göz yumuyorsanız, İslam’a olan düşmanlığınızıda alenen ortaya koymalısınız.
Üç maymunu oynayamazsınız.

Kadına şiddet yok derken, hiçbir şekilde onun dini, dili, rengi, mensubiyetine göre hareket edemezsiniz. 
Bu hem insani değil, hem de vicdani değil.

Dünyada bu durum böyle iken, kendi ülkemde kadınların hali ortada.
Oysa sorulduğunda herkes, “kadınlar güldür…” diyor ve nedense bütün güllerimiz soluyor.

Türkiye’de son beş yılın istatistiklerine bakıldığında, bini aşkın kadın cinayete kurban gitmiştir. 
Bu mikrobun bizim toplumumuzda bu kadar yaygınlaşması normal değildir.

Kadınlar sadece cinayete kurban gitmiyor.
Bu durumun kat be kat fazlası var; 

Kadınlarımız fiziksel şiddete maruz kalıyor. 
Psikolojik şiddete maruz kalıyor.
Ekonomik  şiddete maruz kalıyor
.

Kadınlarımızın 75’nin şiddet deneyimi var ve bu oran sadece fiziksel şiddet oranıdır.

Emeği çalınan kadındır.

Hakkı gasp edilen kadındır.

Kazancı suistimal edilen kadındır.

Kadına yönelik aile içi şiddet sadece sözleşmelerde kalmamalı, mutlaka güçlü bir yaptırımı olmalıdır.

Türkiye’nin bu alanda imzaladığı ilk sözleşme, İstanbul sözleşmesidir.
Bu sözleşmeyi imzalayan bütün ülkeler cinsel, duygusal, ekonomik, fiziksel şiddet çeşitlerini önlemeye yönelik uygulamalarda azami özen göstermelidirler.

2011 yılında meclisimizde kabul edilen bu sözleşmenin uygulama alt yapısı zaman kaybedilmeden hazırlanmalıdır.

Kadınlarımız bizlere en yüce makamın bir emaneti olduğu için, onların her türlü tehlikelerden korunmaları, haysiyet ve onurlarını kırıcı bir davranışın meydana gelmesi durumunda, toplumsal bir tepki ve yaptırıma gidilmesi gerekmektedir. 
Bütün sözleşmelerin üstünde, bize asırlar öncesinden bildirilen bir sözleşmemiz mevcut.
Bu sözleşmenin kurallarına uymanın, bizlerin her iki dünyası için faydalı olacağını bilmek ve buna göre davranmak durumundayız.

O sözleşme de Peygamber efendimizin Veda Hutbesidir.

Şiddetin her türlüsünü lanetliyorum, kadınlarımızın hiçbir zulme, şiddete, tacize maruz kalmamalarını ümit ediyor, bunun için herkesin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesini arzuluyorum.

Buradan bir kez daha bütün kadınlarımızın, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Gününü kutluyorum.