Uluslararası camiaların kısık sesli uyarılarına kulak asmayan Ortadoğu’nun gayr-ı meşru çocuğu İsrail, İslam ümmetinin gözleri önünde mazlum Filistin Müslümanlarına, ondan da öte aziz kutsalımız olan Mescid-i Aksa’ya yönelik ihlallerde haddi aştı, aşmaya devam ediyor. 13 Eylül’den bu yana başlayan İsrail terörü ara vermeden devam ediyor. Filistin Kızılayı, 3 Ekim'den beri artan gösterilerde yaralananların sayısının 500'ü aştığını açıkladı. İsrail askerlerinin son 24 saat içinde öldürdüğü Filistinli sayısı, önceki gün 13 yaşındaki Abdurrahman Mustafa'nın hayatını kaybetmesiyle 3'e çıktı. Mustafa evinin önünde oynarken, İsrail askerleri tarafından karnından vuruldu. İsrail kendi halkına yeni yerleşim yeri açmak maksadıyla Filistinli Müslümanların evlerini basmaya, yakıp-yıkmaya devam ediyor.
Evet, tüm bunlar olurken biz yani İslam ümmeti seyretmekten öteye gidemiyoruz. Hadiste peygamber efendimizin izah buyurduğu gibi imanın en zayıf halkası olan susmayı, kimilerine göre belki biraz ağır olacak ama zilleti tercih ediyoruz. Ali Şeriati bir ifadesinde ‘Bir zulmü engelleyemiyorsanız, en azından onu herkese duyurun’ diyor. Her çeşit haksızlığa, zulme ve zalimlere karşı çıkmak, Kur’an’ın önemli emirlerindendir. İnsanlara yapılan haksızlık, eziyet ve işkence, haksız yere cana kıymak, hırsızlık yapmak, Allah’ın sınırlarını aşarak insanların hakkına tecavüz etmek, masum insanları yaşadıkları yerlerden sürüp çıkarmak; tümü Kur'an'ın bize verdiği zulüm örneklerindendir. Haksızlıklar karşısında ya da zulme şahit olunduğunda susmak, engel olmaya çalışmamak yapılan zulme rıza göstermektir. Zalime destek olmaktır, zalimle birlikte yol edinmektir; dolayısıyla o da zulümdür. Batılı, yanlışı söyleyerek insanlara nasihat eden, konuşan şeytandır. Hakkı söylemekten sakınan ise dilsiz şeytandır.
Zulme göz yumanların, izleyenlerin yanı sıra birçok insan da zulmü görmezden geliyor. Tıpkı bugün Aziz ve Kutsal beldemiz Mescid-i Aksa’da yaşanan zulmü, haddi aşmışlığı, zorbalık ve despotluğu, teröristliğin daniskasını, hayâsızlığı ve aczi yetimizi, zillet bizden uzaktır diyen huseynlerin yezidlere başkaldırma sebebini, 16 yaşındaki Yasin’ler ile 13 yaşında ki Abdurrahman Mustafa’ların ölümlerini görmezden geldiğimiz gibi. İslam Ümmetinin bir ferdi olarak şunu iyi bilmemiz gerekir ki; bizler akan her damla kandan, zulme uğrayan, yaralanan ya da hayatını yitiren her insandan ve mukaddesatlarımızın hiçe sayılmasından kendimizi sorumlu hissetmeliyiz. Zulme son vermek için, birlik olmak için hiçbir çaba içerisine girmiyorsak, bunun ağır vebaline de ödemeye hazır olmalıyız.
"Haksızlık karşısında eğilmeyiniz; çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz." (Hz. Ali r.a)
Bu yazımda el verdiğince zillet elbisesini üzerinden bir türlü atamayan Müslümanlara ufakta olsa bir hatırlatmada bulunmak istedim. Rahim ve Rahman olan rabbimden niyazım şudur ki; gaflet uykusuna dalmış âlem-i İslam’ın bu zillet elbisesini üzerinden atarak bir an evvel İslam’ın kardeşlik esaslarını yerine getirmesidir. Yine niyazım şudur ki rabbimden Müslümanların kanını kurutmaya ahdetmiş başta terörist İsrail çetesi olmak üzere dünyada ki tüm kan emici vampirlerin kahrolması, onlarla el ele gezen Müslümanların varsa ıslah olacakları ıslah etmesini yoksa onları da o zalim ve despot dostlarıyla birlikte helak etmesidir. Öte yandan Kürdistan’ın mazlum şehidi Şehit Yasin Börü ve arkadaşlarının sene-i devriyesindeyiz. Bu vesile ile yüce Allah’tan bu mazlum şehitlerin şehadetini kabul etmesini, insanlıktan nasibini almayan katilleri ve ağababalarına lanet etmesini diliyorum. Rabbim Şehadetlerini kabul buyursun. Şehadetlerinin İslam ümmetinin uyanışına vesile kılmasını temenni ediyorum.
Yazımı HAMAS’ın efsanevi lideri ve felçli bedeniyle Tağut İsrail’in korkusu olan Aziz Şehid Şeyh Ahmet Yasin’in şahadetinden 1 yıl önce kaleme aldığı ve İslam Ümmetini Yüce yaradana şikâyet ettiği mektupla son vermek istiyorum. Dua ve selam ile Allah’a emanet olun.
“Allah'ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!
Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!
Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!
Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim!
Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!
Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler!
Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken?
Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye;
"Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü'min kullarına yardım et!" diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:
"Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!"
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!
Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz.
Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!
Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız!
Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!
Allah'ım!
Sana şikâyette bulunuyorum...
Sana şikâyette bulunuyorum...
Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum.
Sen mustazafların rabbisin... Sen bizim rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?
Allah'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına Sana şikâyette bulunuyorum.
Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımız ayrıldı...
Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyoruz..."