POLİS KARDEŞİM…

Görevdeyken gölge aramaz.

Boranda, fırtınada, tipide, karda, yağmurda, çamurda ıslanmaz, üşümez, donmaz.

Taşlanır, tekmelenir, küfür edilir, kanamaz, acımaz, duymaz.

Gece demez, gündüz durmaz.

Lokması yarım kalır, "görev çıktı" der, lokmaya aldırmaz.

Üniformayla hırsız kovalar, kavgaya koşar, terler, ama ter kokmaz.

Suçluyu yakalar, adalete teslim eder, suçlu ondan önce adalet sarayından çıkar.

Yargıçla halk arasına o sıkışır, ama asla tekrar suçluyu kovalamaktan caymaz.

Kısacası biz ona "polis" deriz, o kendine "memur" der.

Polis, adeta "kurulmuş bir makine" gibi, hiçbir şeyini kendisi belirlemez.

Onun günlük yaşamını, hırsız, katil, suçlu, psikopat, işkenceci, koca v.b. belirler. 

Gününü bizim huzurumuz için tüketen ve yeri geldiğinde bizler için ölendir polis.

Çok değil, daha geçen hafta, Bingöl havalimanında görevli polisler, akşam evlerine dönerken, yollarına kurulan alçakça bir tuzakla öldürüldüler. 

Şimdi sizlere soruyorum; 

Hangimiz o yolu kullanmıyoruz?
Hangimizin yol güvenliğine ihtiyacı yok?Hangimiz yasını tutmadık bizler için canını feda eden bu gencecik yavruların?

Kahve önünde otururken, herkesin dilinde aynı nakarat,
’’dünya da insan hayatından daha kıymetli bir şey yoktur.’’ 

Peki hayatını, bizim hayatımız için feda eden bu hayatlar yitip giderken, onların ölmemesi ve bizlerle birlikte yaşaması için nasıl bir gayret sarf ediyoruz?

Çocuklarının geçimini sağlamak için aldığı ücret, onun canının karşılığı değildir. Hiçbir insanın hayatı da bu kadar ucuz değildir. 

İşin manevi boyutunda hiçbir sıkıntı yoktur. Yeter ki onlar namusuyla, şerefiyle vatanının ve milletinin güvenliğini sağlama inancında olsun. 

Milletin parasıyla alınan üniformayı, milletin düşmanlarından aldığı emirle, silahını millete çevirmesin. 

Alçak, hain ve darbeci olmasın.

İnşallah, onların mertebeleri iyi olur.

Yaşadığımız toplumda maalesef bazı gruplar alt tabaka sayılırlar. Onlar her kavgada arada kalırlar, tekme yerler, azar işitirler, küfür yerler... 
Ama onların gidip şikayet edecekleri biryerleri yoktur. 

O görevi başında darp edildiğinde, sanki normalmiş gibi görülürler. 

Onlar polistir, ama toplumun en arada kalanlarıdır.

Ülkemin değişmez bir gerçeğidir ki, halk, yani orta sınıf ve gariban sınıfı, vatana, milletine, dinine "namus" der ve namusu için seve seve ölüme gider.

Ama bu ülkenin kaymağını yiyenler, (namuslu havas hariç) boynunda bu milletin düşmanlarının davulu...

Onu çalar, bu ülkenin evlatlarının çanağından yer, elin kapısında havlar. 

Son günlerde sokağa dökülenler, bunlara kısaca "darbeci" derler. Ancak inancımız gereği vatanı, milleti, dini için ölenlere Şehit derler,(siz rahat uyuyun ey Şehitler) vatan hainlerinin namazını dahi kılmazlar. 
Bu vatan ve millet düşmanları ister İstanbul, Ankara ve ülkenin diğer yerlerinde vatandaşı şehit eden darbeciler olsun, isterse Bingöl, Bitlis ve ülkenin diğer yerlerinde Milletin evladı olan polis ve güvenlik güçlerini şehit eden Marksistler olsun, fark etmez.

Bilinsin ki bir amaç ve inanç uğruna öldürülen herkes, Allah'ın huzuruna ihanet yüzsüzlüğüyle değil, başı dik olarak çıkacaktır. 

Allaha can sunmak, büyük bir kurtuluş ve saadettir.

Olsun be polis kardeşim, varsın çelik yeleğin sırtını terletsin, miğferin başını ağrıtsın, biz biliyoruz ki senin görevin kutsaldır.

Olsun be polis kardeşim, varsın mesai saatlerin belli olmasın, gece-gündüz göreve hazır bekle, alnının teri, namuslu oluşunun simgesidir.

Olsun be polis kardeşim, uğruna öldürüldüğün şey, namustur, vatandır, millettir. Var mı bunlardan daha kutsalı ve uğruna ölünecek başka bir değer?

Olsun be polis kardeşim, varsın birileri seni unutsun, biz biliyoruz ki;

‘’Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır. 
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.’’ 

Sizler yatın kara topraklarda, düşünmeyin geri de kalanları, biz inanıyoruz ki Allah var, gam yok.

Yıllarca şöyle dedik; ‘’ateş düştüğü yeri yakar.’’ ama artık öyle değil.

Bir can yitip gidince, binlerce can beraberinde yanıyor. 

Bingöl'de 7 tane gencecik can, hain bir pusuda yok olup gitti. 
7 ocağa değil, 77 milyon namuslu insanın yüreğine ateş düştü.

Ey yüreği yangın yeri olan anne, baba, eş, kardeş, çocuk, dost, arkadaş!
Acınız büyük, acımız büyük...
Gömün bir kez daha acıları yüreğinize. Gözyaşlarınızı içinize akıtın.
Umudunuz hiç tükenmesin.
Yeni fidanlar yeşertin bağrınızda.

Coğrafyam, sizlerin toprağa ektiğiniz kanlarla yeniden yeşersin ve hayat bulsun. 

Ebedi hayatta sizlerin elinden tutan bir Şehidiniz hep olsun.

Biliyorum acınız çok büyük, ama mutlaka şükredin, çünkü bu gencecik yaşlarda, kahpece pusularda can verenler ebedi hayata yüzleri pir'u pak olarak gittiler.

Sizden önce, peygamberimize ve onun dostlarına, sizden selam götürdüler.

Yine diyorum acınız çok büyük, ama şükredin, deyin ki; ’’benim yarim, yavrum, babam, arkadaşım, yoldaşım şehit oldu...’’

Son olarak; gülümseyin Ey 77 milyon imanlı, inançlı, vatanını ve milletini sevenler. 

Gülümseyin, şehit edilen sevdiklerinizin gittikleri makamları, serin ve selamet cennetleri görerek.