İnsan, fıtratının derinliklerinde bir ayna taşır; kendi varlığını, değerini görme arzusuyla dolu bir ayna.Bingöllü esnaf Tahsin Birgin, konu hakkında bir yazı kaleme aldı.işte o yazı;
Ömrü boyunca bu aynanın karşısında yaklaşık iki yüz kırk gün geçirir;
saçını tarar, gülüşünü tartar,
kendini yeniden inşa eder.
Her bir mücadele, her bir adım, önemsenme isteğinin izlerini taşır.
İnsan, varlığını sevgiyle, saygıyla, başka birisinin gözlerinde değerli kılmak için durmaksızın çabalar. Ancak zaman, o acımasız sanatçı,
bir gün fırçasını hoyratça vurur
ve sen hastasın der.
Beden neşesini, acı ve sancılara terk eder.
Hastalık, insanın özenle kurduğu o değerli kaleyi sarsar, yerle bir eder. Dizlerinin bağını çözerek, tatsız ve takatsiz bir evreye sokar.
Hastalık, bedeni bir gölgeye dönüştürürken, ruhu da merhamet arayışına iter.
İnsan, o anlarda kendine en yakın bulduğu ellerden bir tutam şefkat, bir damla ilgi bekler.
Gözleri, kapıyı çalan bir dostta, bir arkadaşta, bir akrabanın sıcak tebessümünde umut arar.
Hasta yatağında, dünya küçülür; bir çift göz, bir içten söz, bir anlık samimiyet, koca bir evren olur
o daracık odada.
Ziyaretler başlar, oda dolup taşar. Hal-hatır sorulur, şifa dilekleri paylaşılır. Sonra herkes günlük rutinlerine döner.
Hastanın yanı başında kalan son kişi veya kişiler hasta ile beraber o ağır yükü taşımaya başlar.
Lâkin işte tam bu noktada, modern çağın statü avcıları devreye girer:
Selfie’ciler.
Hasta ziyaretinde çekilen bir kare, bazen hastanın kırılgan dünyasını gölgeler. O an, ziyaretçinin aynası hastanın yüzünden rol çalar. Hastanın yorgun gözleri, belki de bir anlık ilgi beklerken, kamera merceği başka bir hikâye yazar. Selfie, ziyaretin ruhunu çeker alır; hastanın değil, ziyaretçinin öyküsünü anlatmaya başlar.
Bu, hastanın sessiz yakarışını, o narin beklentisini bir an için unutmaktır. Selfieci, hastanın mahrem fotoğraflarını sosyal medya platformlarında yayınlayarak, “Ziyarette bulunduk!” riyakârlığıyla etkileşim sağlamaya çalışır.
O aziz hatıraya ihanet eder.
Oysa hasta, fotoğraftan çok, kalbinin derinliklerinde bir iz bırakılmasını ister.
Hasta ziyaretleri, insan olmanın en yalın, en kutsal anlarından biridir. Orada selfie değil, samimiyet konuşmalıdır.
Hastanın gözlerindeki umudu görmek, elini tutmak, bir an için onun dünyasına misafir olmak, ona kendini yeniden değerli hissettirebilir.
Çünkü insan, aynada kendini ararken, asıl değerini başka birisinin gözlerinde bulur.
Ve hasta, o gözlerde bir anlık merhamet gördüğünde, yaşamın tüm yorgunluğuna rağmen gülümseyebilir.
Ancak, selfieci PR derdindedir. Belki de hayatının son evresini yaşayan hastayı, araçsallaştırarak;
“Hasta ziyaretine! Gittik” kepazeliği içerisindedir.
Doğrusu şu ki, bırakalım
selfieler albümlerde kalsın,
hasta yatağında,
bir kalp bir kalbe dokunsun.
Çünkü gerçek değer, selfiede değil, bir anın sıcaklığında
ve tatlı hatırasında kalsın.