Bu konuyu yazmak istemiyoruz Ama duvardan her gün yeni bir tuğla daha düşüyor.

Yazıyoruz ve yazmak zorunda kalıyoruz.

Yeryüzünde istisnasız her insan zaman zaman yalnızlık, çaresizlik, umutsuzluk hissine kapılır ve yoğun duygular yaşar. Hangimiz bir yakınımızı kaybetmedik, bir ilişkide tıkanıklık yaşamadık, onurumuz kırılmadı, değersizlik hissine kapılmadık, ekonomik bunalımlar yaşamadık ve daha nice olumsuzluklar...


Peki bunların üstesinden nasıl geliyoruz? yüzleşerek... 
Yüzleşmeler ve duygu yoğunluğu farklı olabilir ama her soru bir yanıtla, her sorun yüzleşmek suretiyle çözülebilir.


Çevremizde böyle bir durum ve eğilimle karşılaştığımızda olayları kendi bakış açımız ve duygularımızla değil, kişinin duygu yoğunluğuna göre anlamaya çalışmalıyız çünkü kişi o an ne sizin baktığınız gibi bakıyor nede sizin düşündüğünüz gibi düşünüyor. 


Size göre çok önemsiz gibi duran bir olay onun için hayatının anlamı olabilir. Burada değerli olan şey bu eğilimde olan kişi içinde bulunduğu duruma bir çözüm getiremiyorsa çözüm bulma noktasında olabildiğince yardımcı olmaya çalışmak..

 

Hayatta en zor şeylerden bazıları da bir kişinin sevdiğinin ölümünü ona haber vermektir. 
Bir diğeri ise bir intiharı konuşmak veya yazmaktır. Ama buda toplumumuzun bir gerçeğidir, yazmak doğruları anlatmak ve bunun asla bir çözüm yolu olmadığını insanlara göstermek…


Bir intihar olayından sonra herkesçe söylenen en kestirme yol ve en yaygın düşünce; "sorunları vardı, üstesinden gelemedi, içinde olduğu duygu yoğunluğunu düzenleyemedi ve son çare intihar etti."


İntiharın cazipliği; üstesinden gelinemeyen ve katlanılamayan dertlerin, sıkıntıların kolay sonlandırılmasıdır. Oysa doğrusu bu bir trajedidir, bu trajedinin stresi diğer bütün çözümlere gözlerin kapanmasıyla gerçekleşir.

Köprüye çıkan birine "hadi in aşağı, ne yapıyorsun?" demek size sıradan gelebilir ama oraya çıkan için duyulmayacak kadar cılız ve gereksiz bir çağrı..

İntihardan sonra olabileceklere bakılmaz ve ona göre bir hesap yapılmaz. Eğer kişi içinde bulunduğu durumun üstesinden gelemeyeceğini hmişse intiharın çekiciliği tek çözümmüş gibi bir tehlikeyle karşı karşıyayız demektir.


Toplum olarak şuna çok dikkat etmeliyiz, intiharın belirtilerini bilirsek trajediyi önleme ve çözüm noktasında da yardımcı olabiliriz.


İntihar düşüncesine saplanan kişi genelde niyetini şu şekilde dillendirir;


-kendimi öldürecekmişim gibi hissediyorum.

-bu durumu daha ne kadar çekebileceğimi bilmiyorum.

-ölümden korkmuyorum gerekirse ölüme hazırlıklıyım.

 

Genellikle intihar düşüncesinde olanlar şunları ifade etmekten çekinmezler

 

Depresyondayım, çaresizim, yapa yalnızım, umutsuzum, gerçek dostum yok v.b gibileri.


Aslında biz farkında değiliz ama bunlar birer yardım çığlığıdır, bize duyurulmak istenen ve bir iletişim kurma girişimidir intihardan önce...


Sonuç olarak; kişide daha önce görmediğimiz farklı davranışlar gözlemleniyorsa,

Yani kişi çok sevdiği eşyalarını dağıtmaya başlamışsa,

Çevresindeki insanlardan uzaklaşmak istiyorsa,

Yeme ve uyuma alışkanlıkları değişmişse,

Alkol v.b maddeler kullanmaya, kullanıyorsa artırmaya başlamışsa,

Tehlike sinyalleri üst perdeden çalmaya başlamış demektir.

Kişinin iç aleminde ki rahatlama ise bütün "sıkıntılarımdan yakında kurtuluyorum" rahatlığı hakim olmuş demektir.

Alkol uyuşturucu bataklığında bulunan bireylerin intiharı kısmen de anlaşılabilir ancak bizim toplumumuz gibi dindar ve geleneklerine bağlı toplumlarda intiharın bu çoğunlukta olması kontrol mekanizması olan dinimizi, gerektiği gibi yaşayamamamızdan kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Bu sadece intihar eden için değil intiharı fark edemeyen içinde geçerlidir.

Toplum, siyasiler, yetkililer bütün işlerini ikinci plana atarak bu işin üzerinde ne yapılması gerekiyor konusuna eğilmelidirler. İntihar ederek hayatlarına son verenlerin ailelerine metanet diliyorum, topluma bilinç ve farkında olmayı cenabı hak nasip etsin.