ALLAH RAHMET EYLESİN...

Yıllardır iki mezarlığı ziyaret etmekten hiç vazgeçmedim.
Düzağaç mezarlığı ve kılkatır (mezrafakir) mezarlığı. 
Sebebine gelince, Düzağaç mezarlığında yıllar önce Bingöl'den geçmekte olan bir askeri aracın devrilmesi sonucu şehit olan sekiz askerimizin mezarlarını ziyaret etmek, diğeri hiç tanımadığım üç tane ata mezarı.
Kılkatır mezarlığı ise çok farklı... 
Adeta Bingöl'ün bir özeti ve temiz bir geçmişi gibi... 
Sık sık gitmeye çalışırım. 
Alt mezar giriş kapısında kayınbabam rahmetli Bahri Hişan’ın mezarını ziyaret eder, dua eder, mezarını temizler, ağaç ve çimleri sularım. 
Sonra sağlı sollu mezarları ziyaret ettikten sonra çok kıymetli, Rahmetli Haydar Baylaz Bey amcamızın mezarına gider, uzun uzun dua eder, Bingöl'ü anlatırım ona. 
Mezarların yanından geçerken mezar sahibinin ismine, doğum ve ölüm tarihine bakar ve her defasında hayret ederim;    'aa buda ölmüş müydü?' diye... 
Çocukluğumdan beri tanıdığım bir çok insan buraya mı taşındı diye düşünmeye başlarım. 
Sonra döner, tepede ki mezarlığa çıkmaya çalışırım, dik ve uzunca merdivenleri çıkarken yamaçtaki mezarlara fatiha okur, onların da kütüğünü ilk kez görüyormuşçasına baştan aşağı kontrol ederim. 
En tepeye çıkınca yine Bingöl'ün kıymetli bir evladı, bizim de büyüğümüz rahmetli A. Rezzak Koçakelçi'nin mezarının yanında durur, dua eder, dertleşirim. Hemen ayaklarının dibinde duran su tankından su alır, mezarını sular, vedalaşırım. 
Biraz önünde duran, benim hayatımda çok büyük bir yere sahip olan mezarın kenarına oturur, Kur'anı okur, mezarını temizler, ağacını sular, uzun uzun dertleşirim. Veda zamanı gelince tekrar bir fatiha okur, Halim Kaan'a uğrarım. Mezarı sevdikleri tarafından baştan aşağı çiçeklerle bezenmiş çiçeklere dokunur, sonra en altlara birikmiş taş ve toprağı düzeltir ve aramızdan hiç ayrılmamış gibi bazen gülerek bazen üzülerek muhabbet ederiz. 
Mezarlıkta her mukim ile tek tek vedalaşıp arkadaki toprak yoldan ana yoldaki çeşmeye inerim. 
Tam da o aralar orada geride bıraktıklarımın hayatını düşünürüm, derim ki yoksa biz bütün iyi yürekli insanlarımızı burada bıraktığımız için mi şehrimiz ve köylerimiz bu kadar kötülerle doldu. 
O merhamet tavırlı, kucaklayıcı Haydar Baylaz bu gün aramızda olsaydı, kaç tane daha kanayan yaraya merhem olurdu. 
O babacan ve gönlü güzel A. Rezak Koçakelçi aramızda olsaydı kim bilir kaç insan daha evine huzur içinde endişesiz ekmek götürürdü ve kendini güvenilir bir limanda hisserdi. 
Halim Kaan aramızda olsaydı kim bilir şimdi hangi caddede bir dostuyla kolkola, hangi delikanlı ile bir kahvede derin bir sohbette, kimbilir hangi dertlinin yoksulun yardımına koşuyor olacaktı. 
Kılkatırda ki bu değerlerimizi görünce şehirdekilerin birbirleri ile neyi paylaşamadıklarını anlayamıyorum. 
Ölülerin bile yaşadıkları mezarlıkları güzelleştiren bu değerlerimiz kimbilir birlikte yaşadıkları insanların hayatlarına ne güzellikler katmışlardır. 
Diyorum ki maden dünya fani, madem ki ölüm hak, bizde onları örnek alıp biraz da olsa dünyayı güzelleştirebilsek, çevremize huzur saçabilsek, bizleri de  bizden sonra birileri güzellikle yad etse. 
Çok mu şey istiyorum yoksa? 
Benim bu iki mezarlığı niçin çok sevdiğimi şimdi daha iyi anladım. 
Biri şehitlerin kokusu ve atalarımızın bizler için çektikleri çileyi, diğeri ise yüreği güzel insanların bizlere bıraktıkları mirası bana hatırlattıkları için seviyorum. 
Selam olsun Düzağaç mezarlığında ki şehitlerimize ve diğer bütün ölmüşlerimize, selam olsun Kılkatır mezarlığında ki tanıyan herkesin sevdiği ve değer verdiği Haydar Baylaz amcamıza, selam olsun yoksulun, gurbetçinin yolda kalmışın dostu A. Rezak Koçakelçi büyüğümüze, selam olsun büyükle büyük, küçük ile küçük olan, gönüllerin adamı Halim Kaan abimize. 
Selam olsun oradaki bütün ölmüşlerimize. 
Selam olsun benim için kıymetli olan ölmüşlerime. 
Selam olsun sizleri güzellikle yad eden aramızdaki güzel insanlara.