CUMA KARAASLAN

DARBE SOĞUKTUR. İNSANA, YAŞAMA ZULÜMDÜR

 

Soğuk olan insani duyguya değil, gücün korunmasına  katkı sunmak üzere başlatılan bir serüvendir.  Bu serüven her zaman “ zor” ve “meşakkat” eşlenirliği ile var olmaktadır. Bu zorluk darbe yapana değil darbe yapılan halka zulüm ile abaddır. Meşru olan ve Halkın iradesine dayalı eksikliklerine rağmen yürüyen sistemlerde, bu zora dayalı akıl yer alamayınca, yada artan demokratik duruma karşın kendi bireysel azalan yetkileri akla ziyan durumlara ve umulmaz yollara düşmesine neden olmaktadır. Bu serüven tüm insanlığı yok sayıp, kendi zor dayatmaları ile ortalığı karmaşık hale getiren ketum zalim anlayışların hükümranlığı ile katmerleşmektedir. Türkiye siyasal hayatında darbeler ile anılan geçmiş yıllarda oluşan bu tablolar ne yazık ki tüm siyasi ve demokratik gelişime rağmen izleri ve zararları bir türlü silinemeyen handikaplar üretmiştir. Zaman zaman ülkenin demokratikleşmesinde etkili olan ve halka dayalı istek ve beklentilerin daha insani olduğu dönemlerde bu handikaplar yeni demokratik ve insani yasaların oluşturulması önünde kaleden duvar örmüşçesine dokunulmaz yasalar gibi milli yada mistik unsurlar katılarak savunucularını birlikte yaratmıştır. Tüm zamanlarda en zoru yaşayanlara demokrasi getirdiklerini beyan eden bu zorbalar adeta halka, siz düşünmeyin yapmayın biz sizler için en iyi zul ü yaratırız diyerek dalga geçmektedir. Tıpkı Bu Gün Batının Doğudaki İnsanlarımıza Biz Size En İyi Hayatı Getireceğiz Diye Bizi Milyon Milyon Ödürmeleri Gibi. Biz hala geçmiş darbelerin izini silemezken, Yeni darbelere tahammül edemez hale gelen bir ruh taşıyoruz. Hala 60,71 ve 82 müdahalelerin yıkımlarını yaşayan bir toplum olarak bu kez tüm korkuları yenip bir daha yaşanmasın diye yek vücut direnen bir halk olduk. Hayatımızda yaşadığımız bu birkaç darbe bizi öyle bir bezdirdi ki, artık reflekslerimiz insani ve tepkisel olarak en doğal seyrini yaşıyor.1980 darbesini yaşayan millet olarak orta yaş ve şimdiki gençlerin dinlediği zulüm hikayeleri bu halkın artık her yerde kazanımlarını korunmasına dayalı bir insani onur geliştirmiştir. Bu anlayış darbeyi önlemekle kalmamış aynı zamanda kazanımlarını içselleştirerek umarım iç barışı ve huzuru önemseyen bir ülke hâkline gelmemize katkı sunacaktır.

Bingöl bu kapsamda geçmiş dönemlerde oldukça ağır bedeller ödemiş il olarak en asil davranışları ile hem darbe anayasasına en çok hayır demiş, hem de yeni darbelerde yüreği titreyerek insani duyguları ile doğal tepkisel reflekslerini en doğru biçimde ortaya koymuş bir ildir. Ülke belki çok iyi bir demokratik nihai süreçte değildir. Ama bu kapsamda beyanı niyeti ve demokrasi yolunda mevcut varlığı ile önemli geçiş safhaları yaşamaktadır. Bu safhalarda görülen sorunların aşılması ve kendi iç meselelerini daha rahman bir ruh ile çözmek üzere gerekli yapı ve donanımlarını arttırmaktadır. Tüm darbeler yada meşru olmayan girişimler her zaman uzun süre alan bu tür demokratik kazanımları ve oluşan çabaları yok sayarak 20-30 yıl geriye gitmemize neden olacaktır. Bu bilinci taşıyan halkın ve iktidar muhalefet tüm siyasi yapıların, STK ların darbeye karşı ortak anlayışlar ile yeni bir sürece girildiğinin kanıtıdır. Bingöl ili bu kapsamda herkesten her kesimden yek vücut ile tepkisini göstermiştir. Tüm umudumuz bu kazanımlar ile halkın sokaklarda alanlarda sahiplendiği değerler ülkemizin iç barışına ve adalet duygusuna zarar getirmeden yeni anlamlı ufuklar açarak barışın tesis edilmesine katkı sunacaktır. Ülkemiz meşru ve kendi dinamiklerine dayalı olanlar ile birlikte hareket etmek ve onların değerlerini paylaşmak , kendi öz değerleri ve halkları ile birlikte dıştan gelen her şeye karşı koymayı alışkanlık haline getirmelidir. Artık batı hayranlığı değil kendi halklarının hayranlığına dönen bir yönetim ve işbirliği ile kendi toplumsal sathında yer alan tüm kesimleri içine  katarak toplumsal uzlaşı ve barış kapılarını yeniden aralamalıdır. Bu darbe ve daha öncekilerin aynı amacı vardır, farklılıkları arttırmak ve kaşımak, insanlara zulüm ederek hırs ve tarafgirlikleri ile toplumu yok sayan sadece kendilerini öncelemek gibi . Ama bizim bu son kalkışmadan elde ettiğimiz en güzel kazanç kendi farklılıklarımızı zenginlik olarak algılamak ve birliğin aynılığın temellerini yeniden atmak olmalıdır..