Bursa Şehir Gazetesi yazarı Rabia Çetinkaya, Bingöl 15 Temmuz Milli İrade Anadolu İmam Hatip Lisesi için bir nasıl kitap topladığını ve görüşleri köşesine taşıdı. Çetinkaya; “ “İyi şeyler dalgalar oluşturur, durgun bir suya taş attığınızda oluşan dalgalar gibi, büyüyerek yayılır bu dalgalar. Bir bakmışsınız ki koca koca dalgalar bembeyaz köpükler saçarak bambaşka kıyıları dövüyor. Her şey öğretmen bir arkadaşımın, okul kütüphanesinin fotoğrafını göndermesiyle başladı. Çocukların çok başarılı ve kitaba hasret olduklarını anlattı. Bingöl’de taşımalı eğitim alan bu gençlere, kitap göndersek ne kadar mutlu olacaklarını söyledi. Kitapsız bir kütüphane düşüncesi kahretti beni, odama koşturdum. Tıkış tıkış kitap dolu kütüphanem, bir suçlu gibi göründü gözüme. Önce kendinden başlamalı insan söze, ben de öyle yaptım. Aralarında en sevdiklerim de dahil, masaya yığmaya başladım kitapları. “Bunu da okusunlar”, “aman şu da eksik kalmasın” diyeceğim bir kitap kalmayıncaya kadar devam ettim. Yorgun ve mutlu bir şekilde koltuğa oturduğumda üç koli kitap toplanmıştı bile. Sonra aileme dönüp “Bingöl’e kitap topluyoruz, kütüphanelerinizi yoklayın” dedim. Bir koli ablam ve bir koli de abim, kitap ekledi. Daha ilk akşamdan beş koli kitap oldu. Ertesi gün heyecanla işyerimdeki arkadaşlarıma anlattım. Azalan kitap okuma alışkanlığımızı da böylece fark ettim. Çoğu evde bir kitaplık bile yoktu artık. Yine de evinde kitap olanlar getirdi. Farklı şeyler de geldi kolilere katılmak üzere; bir arkadaşım National Geografic DVD setini ekledi, bir diğeri bir sürü ajanda ve not defteri getirdi, bir yığın kalem geldi sonra, küçük oyuncaklar, santranç takımı, kelime oyunu, her geleni ekledim Bingöl yolcusu kitaplara. Mutluluktan yerimde duramıyor, her konuştuğum kişiye elimde olmadan kitaplardan ve çocuklardan bahsediyordum. Ne olursa olsun onları da dahil etmek istiyordum bu harekete. Böylece onlarda hissedecekti bu coşkulu hazırlığı, kalbimin şevkle çarpmasını, zihnimde sürekli “daha başka ne gönderebilirim, kimden isteyebilirim” telaşını! Abarttığımı düşünebilirsiniz, şu hissettiklerimi size anlatabilmem için, bir iyilik hareketine katılmanız lazım. Masum çocukların yüzünü güldürmek için milyonlar harcamak gerekmiyor. Bir güler yüz, belki ufak bir oyuncak yada bir kitap, yeter ki sevginizi hissetsinler. Dört bir tarafa ilan ederek topladığım eşyaları, kolileyip arabamın arkasında biriktirdim. Günlerce bana yoldaş oldular, onların enerjisiyle bir başka gidiyordu arabam. Her gelişmeyi arkadaşıma da haber veriyordum, o da çocuklara ve öğretmen arkadaşlarına iletiyordu. Benimle beraber onlar da heyecanlı bir bekleyişe geçti. Çünkü bir kez güzel bir şeyin fitili ateşlediğinizde, alevlerin nereye kadar yükseleceğini tahmin edemiyorsunuz. Sizde ki helecan etrafınızdakilere de bulaşıyor.

Tamam itiraf ediyorum, bazen elimde olmadan zorluyordum insanları. Tekrar tekrar hatırlatıyordum “kitap getirecektin ya hani?”. Gönül istiyor ki hep beraber oynayalım bu oyunu. Yine de ne kadar uğraşırsam uğraşayım, çam sakızı çoban armağanı da olsa katılmak, bazılarına nasip olmuyor.

Bu arada koliler yediye ulaşınca beni bir endişe aldı. Bingöl’e giden bir seyahat firmasıyla konuşmuş, onlardan söz almıştım, kitapları götürmeleri için. Ben bu konuşmayı yaptığımda 2-3 küçük koli kitap yollarım diye düşündüğümden, sorun olmaz demişlerdi. Terminale doğru tam gaz giderken, kolileri otobüse taşıyabilmek için bir arkadaşımdan yardım istedim. Terminalde buluşup, kitapları otobüse beraber teslim edecektik. Ama diyorum ya bu bereketten hisse almak nasip işi. Arkadaşım işe dalıp buluşacağımızı unuttuğunu söylediğinde, otobüsün kalkmasına yarım saat vardı ve ben otobüse neredeyse bir kilometre uzakta, otoparktaydım. Panik halde, bagajımı hıncahınç doldurmuş kolilere baktıkça neredeyse ağlayacaktım. Yardım edecek bir hayırsever var mı diye etrafı kolaçan ederken, bavullarla dolu bir alışveriş arabasını iten adamı fark ettim. Meğer terminalde eşya taşımak için taşıyıcı araçlar varmış. Nasıl koştum, nasıl bir tane buldum bilmiyorum ama uçar gibi otobüse yetiştim.

Tam da düşündüğüm gibi, otobüs şöforü kolileri görünce “bu kadar eşyayı kimse bedava götürmez” dedi. Her ne kadar kitaplar Bingöl’ün çocukları için olsa da, şöfor abi ile orta yolu bulup belli bir ücret karşılığında kitapları onlara teslim ettikten sonra, aniden tüm gücüm çekildi. Yakındaki bir çay ocağına zor attım kendimi. Demli çayı içerken, hasta olduğumu hatırladım ve bunun için izin yazdığımı. Aslında evde olmam gerektiğini…

İşte böyle bir enerji veriyor, bir başkasının yüzünü gülümsetebilme ihtimali. Otobüsü dualarla yolladım, sağ salim kutlu yolculuğunu tamamlayıp, menziline ulaşması için. Ertesi gün kitaplar Bingöl’e ulaştı. Bir kaç gün geçmedi ki gözlerinin içi gülen bir sürü çocuğun ellerinde kitaplar, fotoğrafları geldi telefonuma. Bir de video çekmiş akıllı bıdıklar, “teşekkürler Rabia ablaaaa” ! Mutluluktan uçmak diye bir şey varsa, o an hissettiğim şey olmalı. Gözyaşlarına boğuldum, bu hayal ettiğimden bile daha güzel bir sondu. Sebep olduğumuz bu güzelliği, destek olan olmayan herkese gösterdim. Fotoğrafların insanlar üzerindeki etkisi muazzamdı. Anlatıp durduğum şeyin gerçek olduğunu, o çocukların uzakta bir yerde kitap beklediğini, ulaşan her kitapla çok şeyi değiştirebileceğimizi, ancak fotoğrafları görünce kani oldu bazı gönüller. Ve kitap gelmeye devam etti. Çok fazla kitabı olan abime; “Ben arabamı hayır işinde kullandığımda, çok mutlu oluyorum abi, arabanın zekatını verdim diye. Kütüphanelerin de zekatı vardır. Bir kişide bin kitap varken, bin çocukta bir kitap bile yoksa yazık olur” demiştim. İyi ki de demişim, abim o hafta 5 koli kitabını çocuklara bağışladı! Arabam yine kitap dolmuştu. Çocukların internete ulaşamadığını bildiğimden, bilgi kaynağı olsun diye yana yakıla ansiklopedi seti arıyordum. Bir sahaf abinin kapısını yeterince çalınca, nur topu gibi bir Meydan Larousse setimiz oldu.

Arkadaşlarıma; “evinizde kitap yoksa, internetten kitap alıp okula yollayabilirsiniz” dedim. Onlar da arkadaşlarına bahsetmişler. (sosyal medya bazen işe yarıyor!) Derken hiç tanımadığım, Amerika’da ikamet eden Mahmut bey, Necip Fazıl Kısakürek’in tüm külliyatını (100 kitap) çocuklara hibe etti! Velhasılı bizim Bursa’dan attığımız taşın dalgası, Amerika kıyılarına ulaştı! Bu dostluk hareketinin başından sonuna, defaatle küçük mucizelere tanık oldum. Hiç beklemediğim yerlerden gelen yardımlar, kabul olan dualar, kolaylaşan işler. Sanki iki melek kollarımdan tutup da uçurdu beni. Öylesine korunmuş, öylesine güçlü hissettim. Allah’a çok şükrettim bana, aileme, arkadaşlarıma ve dahi Bingöl’deki güzel çocuklarımıza bu mutluluğu yaşattığı için. Belki de çocukların kat be kat üstünde bir heyecan yaşadık. Sekiz koli daha kitap Bingöl yolunu tuttu. Toplamda 15 koli, 500’ün üzerinde kitap, güzel çocuklarımıza kanatlar takıp, dünyayı göstermek üzere gittiler. Belki tanışmadık onlarla, henüz göz göze bile gelmedik ama orada uzakta bir sürü arkadaşım var artık. Onlara birçok mektup yolladım. Sayfaları arasında gezinip, kendilerine yeni yeni hikayeler yazsınlar diye. Ufukları öyle genişlesin ki bir mektupla kutupları görsünler, diğerinde Afrika çöllerini gezsinler. Sadece kitapla dost olmayı öğrenseler bile yeter bana, o zaman gönderdiklerimle yetinmez, çok daha büyük ufuklara açılmayı arzu ederler. Kalbimin bir köşesi Bingöl artık…”