Mutluluğa hasret kaldık buralarda.

Hani o eski bayramlar vardı ya ve biz ne mutluyduk, işte o günlere hasret kaldık.

Heyecan arife gününden başlardı, babamız o gün pazara mutlak suretle gitmiş olurdu. Biz çocuklarda kasabadan gelen yolu daha iyi göre bilmek için köyün dışına çıkar, akşam köye gelecek arabaları beklerdik. Aslında arabalar tam evlerin yakınına gelirdi, bizler çocuğuz ya arabalar çıkar gelirdi verirdik peşine köyün içine kadar koşarak giderdik. Babalarımız inerken birbirimizi ezerdik, kimin babası kime ne getirmiş merakından. Hepsi sinekkaydı tıraş olmuş babaların bıyıkları parlardı. Her babanın sabah peşinden eşinin defalarca söyleyerek verdiği siparişin yanında kendileri de ne istemişlerse alıp içine koyduğu o simsiyah poşetler. İçlerinde ne olduğu belli olmayan ama heyecandan dizlerimizin titrediği poşetler. Eve gelene kadar babalarımızın etrafında kırk kez dönerdik. Babaların eve varıp 'karı çabuk yemek ver' deyip, yemeği yedikten sonra evde o gün olup biten işleri kontrol etmek için çıkmasının ardından açılırdı poşetler. O siyah poşetlere bile hasret kaldık.

İçlerinde ne mi çıkardı? Adam başı bir parça, birine bir kazak, öbürüne pantolon, diğerine kara lastik, pırıl pırıl parlayan kara lastikler. Hoş babalar da haksız değildi ya, on, on beş çocuğa kim baştan sona giydire bilir ki. İşte, mutluluk oydu işte. Herkes alacağını almış, babalarda gururlu, ama eksik olan parçaları toplamak lazım. Kara lastik sahibi çocuk diğer kardeşlerinden eksik kalan elbiselerini ödünç alır, onlarda aynı şekilde diğerlerinden eksik olan elbiseleri alırdı. Bir önceki seneninki olsun fark etmez, bir parçası yeni ya o yeter. O gece,  yeni parçayı yastığımızın altına saklar sabaha kadar kaç kez çıkarıp bakardık. Kimse çalacak değil ya mutluluk işte. Analarda hazırlamış tepsi tepsi tatlılar, akşamdan bir kaç dilimi babalara verilirdi. Bizler arada bir kilere dalardık, analar yetişene kadar kaptık mı bir iki dilim tatlı, oh ne ala.

Hasret kaldık o günlere, el öpmeye, o hiç kesmeyi adet etmediğimiz saçlarımızı tükürükle yana taramaya. Çocuğuz ya birde taranırken bir büyüğün görmesinden utanmamız vardı ya. Ihı inız buy keğura. Nomussuz seni ahh! Ne özledik o yüreği dünya olan analarımızı. Bu hüzünlü dileklerimle, başta hayatta olmasa da canım annemin, babamın, tüm Bingöllülerin ve tüm İslam âleminin geçmiş ramazan bayramını kutlar, hepinize saygılarımı sunarım.