“Mahrem” kelime anlamı olarak helal olmayan yasaklanan şey demektir. Bir kimsenin usûl ve füru yani aile olarak birinci derece yakınlardan alt ve üst kişiler ona namahrem, geri kalanlar ise mahremi yasaklısıdır. Tabi din merkezli hayat sürmek isteyenler için kuralları koyan ise şari’ yani Allahtır. Dini kabul eden kimse ön şart olarak dini kaidelerin tamamını kabul etmiş sayılır.

Bizler içtimai hayat içerisinde defalarca bizlere mahrem olan kişiler ile karşılaşır, insani olarak aynı hukukun içerisinde yer alırız; ancak bilinmelidir ki bu hukukun sınırları yaratıcı tarafından belirlenmiştir. Kimin kiminle, hangi koşullarda bir arada ve ne şekilde bulunabileceği İslami açıdan nas ve sünnet kaynaklı olarak belirlenmiştir. Kişinin mahremi olan biriyle yalnız kalması (halvet)  İslami açıdan mahzurlu görülmüş ve dolayısıyla yasaklanmış yani haram kılınmıştır. Bir dini kaide konulduğunda buna itiraz veya bu kaideyi yorumlama gibi bir durumun söz konusu olmamaktadır. Çünkü bir konuda Allah ve Resulu hüküm vermişse mümin kadın ve erkeklerin bu hususta seçme hakkı yoktur. Bu husus Ahzab suresi 36. ayet ile sabittir.

 Dinimizde mahremiyet ile yakın ilişkisi olan diğer bir kelime ise tesettürdür. Tesettür kadın ve erkek müminler için farz olmakla beraber nasıl olması gerektiği de Kuran ve sünnette belirtilmiş, günümüze kadar da uygulanarak gelmiştir. Kim Allah'ın koyduğu sınırları aşmış ise, kendi aleyhine haddi aşmış olur.

Tesettür ve mahremiyet hususu, kitap ile sünnet açısından böylesine önem arz ederken, ümmetin tam aksine önemsemeden, ciddiye almadan ve kural kaide dinlemeden davranması ise anlaşılabilir değildir. Özellikle çağdaşlaşma ve anı yakalama adına mahremiyet emri adeta ayaklar altına alınmıştır. Bu yozlaşma gerek erkek gerekse kadın müminler için söz konusudur. Tesettür ve mahremiyet anlayışımız özellikle “z” nesli dediğimiz dijital kuşakta maalesef günümüz itibariyle ahir zaman fitnesine yenik düşmüştür.

 Gençliğin tercihlerine bakılırsa modanın dayattığı ve sevimli gösterdiği giyim kuşam ağır basmakta ve İslami hassasiyetler maalesef bir kenara atılmaktadır. Özellikle sosyal medyaya mahremiyet sınırlarını aşan görsellerin bilerek, isteyerek ve karşı taraftan iltifat ile beğeni alması beklenerek atılması durumun vahametinin göstergesidir. Sorun öyle büyüdü ki gençlerimiz artık bunların inanç anlamında

 

bir sorun teşkil etmediğine inanma noktasına gelmiştir. Oysa İslam'da resim kültürü başlı başına bir sorun görülmekte ve uygun bulunmamaktadır.

Mahremiyet simgesi olan kardeşlerimizin fotoğraflarının sosyal medya ortamında elden ele, gözden göze ve hastalıklı bakışlar altında geziyor olması ciddi bir bozulmayı da kendisiyle getirmektedir. Bu durum kültürden öte dini anlamda bir karşılık bulmaktadır ki Müslüman kişiliğin her davranışı uhrevi olarak sevap veya günaha denk gelmektedir. Bu hususta Müslüman bireylerin kendisini yeniden sorgulayıp emir ve yasaklar hususunda hangi noktada olduklarını gözden geçirmeleri kaçınılmaz olmuştur.

Nur suresi 31. ayet durumu bizlere açık ve net olarak aktarmaktadır: Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Açıkta kalanlardan başka süslerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları, hizmetlerinde bulunan köleleri ve câriyeleri, cinsel arzusu bulunmayan erkek hizmetçiler, kadınların cinselliklerinin farkında olmayan çocuklar dışında kimseye süslerini göstermesinler.

Gerek mahremiyet gerekse tesettür hususunda yüce Allah (cc) kesin kaideyi koymuş; mümin erkek ve kadınları davranış biçimleri hakkında uyarmıştır. Doğru ile yanlış kesin olarak belirlenmişken başka söze ne hacet.

Selam ile…