Bilindiği gibi son yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde Değerler Eğitimi daha da önem kazanmaya başladı. Değerlerimizin yozlaşıp kaybolmaması için ciddi bir süreç başlatıldı. Okullarda Değerler Eğitimi kulüp haline getirilerek daha sistemli bir şekilde değerlerimize sahip çıkma ve onları farkındalık oluşturarak yaşatmak ve korumak amaçlandı. Her il Milli Eğitim Müdürlüğü kendi ilinin kültürel durumuna, ihtiyaç ve gereksinimlerine bakarak duruma göre aylık değerleri belirlemektedir.  Okul eğitim-öğretim süresince her aya bir değer konusu yayarak işlemektedir. Okullarda özellikle Değerler Eğitimi temsilcisi öğretmenlerimizin çok faal çalıştıkları ve belirlenen değerler ile ilgili faaliyet, bilgilendirme, afiş çalışması, billboard hazırlama gibi faaliyetleri canhıraş bir şekilde hazırladıkları biliniyor. 2018 Ocak ayının değeri ise “paylaşmak” olarak belirlenmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı camiasındaki ilgili paydaşlara teşekkür borçluyuz.

Toplumların ruhu niteliğindeki değerler olmazsa olmaz nitelikte argümanlardır. Toplumu bir arada tutan gizli güç gibidir değerler. Yazılı olmayan ancak, yazılı kanunlar kadar etkili ve güçlüdürler. Değerler; saygı, sevgi, hoşgörü, yardımseverlik, sorumluluk, misafirperverlik, paylaşmak vb. olarak sıralanabilir. Bu yazımızda kısaca “paylaşmak” değerinden bahsedeceğiz.

Paylaşmak son derece önemli, bir o kadar unutulmaya yüz tutmuş bir değerimizdir. Erdemli insanların vasfı olan paylaşmak cimriliğin, bir yönüyle egoistliğin zıttıdır.  Peki neleri paylaşmak erdemdir? Her paylaşım erdem midir ve değerli midir?

Tabii olarak Müslümanın hayatını idame ettirirken kılavuzu öncelikle Kitap sonra ise  sünnettir. Sünnetin yaşandığı ve Kitap’ın indiği ortam bizler için önemli kriterlerdir.  Paylaşmak deyince ise aklımıza ilk gelen örneklerden biri şüphesiz asr-ı saadette hicret sonrası Mekkeli muhacir ile Medineli ensar arasındaki eşsiz, örnek paylaşımlarıdır. Öyle ki bu paylaşım her insanın kolay kolay kabullenemeyeceği ciddiyette ve fedakarlıktadır. Düşünün ki bu yüksek ahlak sahibi sahabiler sahip oldukları her şeyin yarısını “kardeş” dedikleri kimselerle paylaşmayı içten, samimiyetle ve sırf Allah rızasını gözeterek kabul etmişlerdir. İki odalı evinin yarısını, bağının yarısını, hayvanların yarısını hibe edecek şekilde paylaşmışlardır. Bu  davranış biçimi kıyamete kadar bizlere rol model olacak değerdedir. Bunun sebebi ise sadece ve sadece din kardeşinin ihtiyacını gidermekti. Çünkü “Kim din kardeşinin dünyadaki bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ahiretteki sıkıntılarından birini giderir.” öğretisine  tam bir iman ile inanıyorlardı. Ahir zaman Müslümanları olarak ilk dönemin erdemine dair ne varsa ,yaşayamamakla beraber hasretini çekmekteyiz.

Paylaşma deyince öncelikle maddi paylaşım akla gelse de bununla sınırlamak mümkün değildir. Bir muhtacın sıkıntısını gidermenin yanında, bir kimsenin sevincini, bir hastanın zamanını, bir çocuğun oyununu, bir babanın çaresizliğini,  paylaşmak da ahlaki bir olgunluktur. Çünkü paylaşmak hayata ortak olmaktır. Paylaşmak yaratıcının rızasını aramaktır. Bunu az, çok, önemli, önemsiz, büyük, küçük  demeden gerçekleştirmeliyiz. Peygamberimiz (s.a.v) gün olmuş elindeki hurmayı bile azımsamadan paylaşmıştır. Bizler de bu ve benzeri değerli davranışlara ortak olmalı yaşam biçimi haline getirmeliyiz.

 

 

Yemeğimizi paylaşmadığımız için dünyada her gün insanlar açlıktan ölmektedir. Obeziteden ölen insanların sayısının açlıktan ölenlerin birkaç katı olması dünya üzerindeki paylaşımın can çekiştiğini gözler önüne sermektedir. Paylaşarak büyüyecek ya da bencilleşerek tekelleşeceğiz. Günümüzde, tarih boyunca en fazla paylaşımın yapılmasına karşın insanların giderek cimrileşmesi ve bencilleşmesi arasında doğru bir orantının olması ise gayet olağan bir durum. Çünkü paylaşımlar dijital ama cimrilik ve egoizm gerçek. Çünkü kopyala yapıştır cümlelerin içi boş fakat ruhu kayıp. Kelimeler soğuk ve sevimsiz. İnsanlar sürekli bu tarz hazır kalıp cümlelere maruz kalıp gerçek hayatta bir karşılık göremedikleri için dijital aygıtlarımız bir süre sonra güzel söz çöplüğüne dönüşüyor. Ve sözler güzelliğini kaybedip buharlaşıyor. Ucuzca harcanıyor kelimeler.

Böylelikle bizler paylaşmanın bu sihirli etkisinden koparak sosyal medyanın da etkisiyle paylaşım hususunda sığ sularda boğulmaktayız. Yemeğini komşuyla, muhtaç kimselerle paylaşmak yerine sosyal medyada resim olarak paylaşmaktayız. Oysa kültürümüzde yediği yemeği insanlara resim ve video paylaşarak ilan etmek, gösteriş yarışına girmek, düşük kültürlerin ve görmemişliğin belirtisidir. Bugün bunu yedim, sen yiyebiliyor musun? dercesine sergilemek, çirkin ve düşüncesizce yapılan sorunlu ve dinen vebali olan bir davranıştır. Bu tür paylaşımlar ise genellikle insanların antipatilerine sebep olmaktadır. Oysa paylaşımın asıl amacı muhtaç olsun olmasın insanları mutlu etmektir. Adeta Ben yaparım, sen yapamazsın, ben senden daha iyisini yaparım, daha fazlasını soframa koyabilirim. demektir. Oysa bir yetimin başını okşamak, bir yaşlının elindeki poşeti taşımak, otobüste yerini birine terk etmek, trafikte başkasına ait yolu gasp etmemek, sıcak içten bir tebessümdür paylaşmak. Siz siz olun içinizdeki samimi paylaşma duygusunu kaybetmeyin. Üst katınıza, yan komşunuza bir sıcak çorbayı götürmeye üşenmeyin. Üşenmeyin ki inancımızın en değerli mirası olan “paylaşma” kültürümüzü kaybetmeyelim. Sosyal medyadaki alaycı ve  aşağılayıcı paylaşımlara inat, gerçek hayatta yardımsever ve paylaşımcı olalım. Sevgini, saygını, dertlerini, sevinçlerini, tebessümünü, paylaş.  Sevinçleri paylaşıp çoğaltırken, hüzünleri, üzüntüleri ve dertleri ise paylaşıp azaltmaktan geri durmayalım.

Selam ile…