Şöyle bir baktım da hoşgörü üzerine örnek olması açısından neler var hayatımızda. Bu kelimeye son dönemlerde çoğu zaman uzak durmuş, hoşgörüyü hayattan tecrit etmişiz adeta. Tahammül sınırlarının kıyısında çok gezmiş; ancak tahammülsüzlük sokağına sık sık uğramışız. Hoşgörüsüzlük, anlayışsızlık, görmezlikten gelme adına çoğu zaman taşırmışız bardağı. Kendimize sormamışız ki biz Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Ümmet olma bilincini neden yitiriyoruz, iyilik kalelerimizde neden durmadan gedikler açıyoruz?

Hayatımızın dünyaya bakan yönü ile beraber uhrevî bir yönünün de olduğunu unutmuşuz. Görmezlikten gelmişiz hoşgörüyü. Kısacası çoğu zaman çoğu şeyi nefsimizin güzergâhına koyup hoş görmemişiz. Bizler öncelikle düşünce merkezimize İslam'ı referans alarak yola çıkmış insanlar olmalıyız. Hesap, bizler için iki yönlü bir kıstas, olmalı. Ailede, okulda, çarşı-pazarda, alışverişte, işte, eğitimde ve benzeri her alanda sahip olmalıyız bu haslete. Hayata canlı bir şekilde yansıtmamız gereken bir vasıf olmalı hoşgörü.

Ne güzel demiş Yunus, "Yaratılanı hoş gör Yaradan'dan ötürü". Hayatın hengâmesi içinde insani olarak bazen öyle bir noktaya geliyor ki insan yaratılanı boş verip yaratanı dahi unutmuş veya görmezlikten gelebiliyoruz. Zaten ilk kıvılcım, kaderin keskin virajı burada gösteriyor kendini. En ufak kıvılcımlar nedense hemen büyük, kocaman alevlere dönüşüveriyor. Bir bakıyorsun hoşgörüsüzlük bazen bir kavgaya bürünmüş, bazen bir boşanma davası olmuş, bazen keskin bir bıçak olup saplanmış ciğerimize, bazen bir kurşun olup hesapsızca çıkmış yuvasından, bazen ise ister istemez geri dönülmez noktalara gelmiş.

 Halk olarak hoşgörü kültüründen gelmemize rağmen hemen her konuda olduğu gibi bu kültüre de yabancılaşmışız. İşimize, menfaatimize veya nefsimize nasıl hoş gelmişse öyle tavır sergilemişiz. Bazen unutmak, bazen görmezlikten gelmek, bazen tepki yerine susmak, belki sessizce sabretmek çözüm olabilir. Olumlu tavır geliştirmek küçük yangınların alev almadan sönmesi demektir. Fani dünyanın fani insanları olarak; doğrudan, güzelden, sabırdan, hoş görmekten yana tavır almalıyız. Öğretmen öğrencisine, patronun işçisine,  babanın evladına, hasılı aynı hukuku paylaşanların birbirine tahammüllerinin geniş olması, ictimai hayat açısından ehemmiyet taşımaktadır.

 Öyle ya, dünyadaki savaşların, kavgaların, kaosun büyük sebebi tahammülsüzlük değil midir? İnsanların Irkına, rengine, coğrafyasına, en önemlisi fikir ve farklılığa tahammül edememekten kaynaklanmıyor mu sorunlar? Aslında “dünya hoşgörü ve tahammül günleri” olmalı ve tam yıla yayılmalı. Cahiliye bataklığındaki müşrikler dahil “Haram aylar” ismi altında aylarca savaşmaya ara vermişlerdir, savaşmamışlardır. Oysa günümüzde kimsenin kavgasına ara vermeye tahammülü kalmamış, savaşlar katliam ve kıyımlar almış başını gidiyor.

Ne demeli, Allah bizlerin tahammül ve hoşgörüsünü arttırsın !

Selam ile…