Güvenilir olmak bir insan ve toplum için belki de en önemli vasıflardan biridir. İnsanoğlu daima güvenebileceği kişiler arar, onlarla dostluk, komşuluk, iş arkadaşlığı kurmak ister. Güven vermeyen insanlar ise toplum tarafından genellikle uzak durulan en azından mesafeli yaklaşılan kişiler olmuştur. “Güven” sıfatı ise nebevi bir sıfattır ve tüm peygamberlerde ortak özellik olmuştur. Son Peygamber Hz Muhammed (s.a.v) ise güven karakterinin adeta zirvesi olmuş, söylem ve eylemlerinde güveni  hakkalyakîn mertebesinde yaşamış, model olmuş ve “el-emin” sıfatı ile toplumda karşılık bulmuştur. Rol modelimiz güven peygamberi Hz. Muhammed öyle ki düşmanına dahi güven veren bir şahsiyet olmuş, zamanının güvenden uzak bedevi insanları dahi zaman zaman kendisine değerli eşyalarını emanet etmişlerdir.

 

Toplum olarak güven verme, söz verip tutma, yalan konuşmama gibi ahlaki davranışlar açısından büyük bir zafiyet içerisindeyiz. Peygamberimizin münafıklık alameti olarak nitelediği; emanete ihanet etmek, söz verip tutmamak ve yalan konuşmak gibi çirkin huylar güven kelimesinin içini boşaltacak yegâne unsurlardır.

 

Bize düşen ise kendimize bu sıfattan nasıl bir hisse ayıracağınız hususu olmalıdır. Öncelikle güvenilir olmak Allah ile kul arasında tam manasıyla gerçekleşmelidir. Bu tezahür ise sağlam bir inancın eseri olabilir. İlk aşama sağlam tutulabilirse sosyal alanda da tezahürleri ortaya çıkabilecektir. Elestü bezminde verilen “Evet sen bizim rabbimizsin” sözü güven inşasının metafizik boyutunun ilk basamaklarındandır. Ancak bu söz İslami toplum cihetinde unutulmuş, pasifize edilmiştir. Oysa aktif iman, pasif karakteri kabul etmez. Emaneti  -Allah'a karşı sorumluluğu- dağlar ve yeryüzü üstlenmekten çekilmiş ancak “cahil” ve “aceleci” olan insan bunu yüklenmekten kaçınmamıştır.

 

 Bizler geniş çaplı emanetin, sorumluluğun öneminin yeniden farkına varıp Allah'ın murad ettiği şekliyle yerine getirmeye çalışmadıkça bireysel ve toplumsal anlamda başımızdaki musibetler eksilmeyecektir. Rebiulevvel ayında kutlanan Mevlid Kandili sebebiyle şehirlerdeki bilbord ve reklam panolarının peygamber efendimizin seçkin sözleri ile donatıldığını görüyoruz. Ancak bu sözleri kalbimize nakşedip içselleştirmedikçe, hayatımıza tatbik etmedikçe bu değerli sözlerin hayatta hiç bir karşılığı olmayacaktır.

 

 İçtimai  hayatta kimsenin koşulsuz, şartsız diğerine güveni kalmamıştır. Temelde güven veren ve güvenilir olan şahsiyetler öylesine azalmış ve aranır olmuştur ki istisnai kişilikler haline  gelmiştir. Oysa güven peygamberinin ümmeti olarak aile içerisinde güven veren ve emaneti içselleştiren fertler yetiştirip güven temelli bir toplum inşa etmeliydik. Bu karakteri dıştan içe değil, içten-kendimizden başlayarak dışa doğru tesis etmeliyiz. Böylece Allah Resul’ünün el-emin sıfatına yaklaşmış oluruz. Dolayısıyla ağaç yaş iken eğilir diyerek öncelikle kendimizden ve ailemizden başlayarak en önemli adımı Müslüman fertler olarak bizler atmalıyız.

 

Oysa bizler, güven veren bireyleri yetiştirmek ve amel-hesap metaforunu kalplere yerleştirmek yerine güvenlik önlemleri almaya, güvenliği arttırmaya devam ediyoruz. Her köşe başı, her park, site vb. yerleri kameralar ve mobesseler ile donatarak güvenliği tamamen sağlayamayız. Çelik kapılar, çok bilinmeyenli kripto şifreler, alarmlar bizi kurtarmaya yetmeyecektir. Esasen sürekli güvenlik önlemleri almak yerine güveni yüksek bireyler yetiştirmemiz gerekir. Teknoloji ve insanlık ne kadar ilerlerse ilerlesin güven ortadan kalkmışsa elimizde kalan sadece kargaşa ve kaos olacaktır. Unutmayalım ki  bir yerde sürekli güvenlik önlemleri artıyorsa güven veren insanlar azalıyor demektir.

Selam ile...