Allah resulü "üç kişi olduğunuzda aranızdan birini kendinize önder seçin" buyurdu. İki milyar kişi olduk, lakin ümmet olamadık, kardeş olmayı beceremedik. Gerek İslam dünyasının  içinden gerekse dışından bilerek veya bilmeyerek yayılan fitne ateşi hiç sönmedi ve söneceğe de benzemiyor. Bu ayrılık fitnesi Sıffın’dan, Cemel’den, Kerbela’dan değişip dönüşmüş ve ayrılık tohumları saça saça günümüze kadar devam etmiştir. Belli ki bir yerlerde gizli ellerle İslam birliği sürekli kargaşa ve kaosa doğru itiliyor.

İslam dünyası olarak nefes alamıyoruz, konuşamıyoruz, anlaşamıyoruz, birbirimizi duymuyoruz. “Bir ve beraber olun, bölünüp parçalanmayın” emri bize ne kadar da yabancılaştı. “Her koyun kendi bacağından asılır” ve “herkes kendi mezarına girer” gibi bencillik ve egoizmin zirvelerindeki cümlelere kurban ettik birliğimizi. Herkes kendi nefsini ve fikirlerini kendisine önder yapmış, her kafada sırf mantığa büründürülmüş fetvalar gezmekte.

Müslüman dünyasının “ben” leri bulaşıcı bir hastalık misali çoğaldıkça çoğaldı. En çok okuduğumuz ayetlerde ısrarla “iyya ke na’budu ve iyya ke nestein” dememize rağmen “dileriz, ederiz” yerine “dilerim, ederim” gibi yalnızlaştırılmış sözcüklere “biz “ligimizi mahkûm ettik. İnancın ahir zamanda garipleştiği ve inananın garip sayıldığı zamanları yaşarken, inançta birleşme umudu adeta son çırpınışlarını yaşamaktadır. Biz dilinin göstergesi kardeşliğimizdir. Bu kardeşlik kaynağını Allah’ın yasalarından almaktadır. Allah’ın yasaları olan Kur’an ayetlerinin hayatımızdaki etkisi ise; doğrarken kulağımıza okunan ezan ile ölürken kılınan cenaze namazdan öteye geçememektedir. Bu durum Kur’ ani hayattan kopuşun doğal bir sonucudur.

Hayatımızın her yanını din adı altında hurafeler kuşatmış ve sokaktan çevireceğin sıradan bir insan bile dinden bihaber olmasına rağmen kendini fetva mercii sanıp ahkam kesmekte, fetva verebilmektedir. Yani “Allah şöyle diyor” un yerini “bence şöyle olmalı” gibi lakırdılar almıştır. Bunda inancın artık hayatımıza kaynaklık etmemesi sorunu da yatmaktadır. Dini ve ahlaki kaygıların yerini neredeyse tamamen dünyevi kaygı ve beklentiler almış durumdadır. Öyle ki; çok tüketen, tükettiğinin reklamını yapan ve tükettiğiyle övünen kişilikler haline geldik. Çok yiyen, çok gezen ve hayatına maddi anlamda çok şey sığdırma telaşına düştük. Bir yandan örnek aldıklarımızın aza kanaat eden hayat örenkliklerini anlatarak övündük, ama öbür yandan açlıktan midesine taş basanları, midemize her türlü yiyeceği tıka basa doldurarak örnek verdik. Komşumuz aç yatarken tok yatmakta bir beis görmedik. Bizi biz yapan değerleri değersizleştirerek, birer birer tükettik ve böylece birlik beraberlik adına ne varsa yok edip ruhuna rahmet okuduk.

“Ümmetimin ihtilafı rahmettir” hadis-i şerifi maalesef olumlu anlamda hayata aktarılmamış, İslam’daki kolaylıklar adına izin verilen ihtilaflar ittifaka dönüşememiş, bilakis derin uçurumlar oluşturan bölünmeleri getirmiştir. Oysa ihtilâftaki rahmet; kolaylıktı, hoşgörüydü, anlayıştı, merhametti, çıkar yoldu. Bu ayrılığı derinleştiren art niyetli bazı şahsiyetler ise toplumdaki kitlelere de etki ederek zaman zaman “fitne” ye sebep olmuşlardır. Kur’an’a göre fitne insan öldürmekten daha tehlikeli bir eylemdir. Çünkü fitne, bazen insan öldürmekten çok daha kötü neticeler doğurabilmekte, insanlar arasında kin ve nefret tohumları ekebilmektedir. Böylece “Onun arkasından namaz kılınmaz, bunlara selam verilmez, şunlardan uzak durulmalı, bu cami tehlikeli” gibi ayrıştırıcı bir anlayış yaygınlaşmış ve derinleştirilmiştir. Bu durum ben dilinden ve anlayışından biz anlayışına geçmenin önündeki en büyük engellerden biri olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Bir geminin tüm yolcuları kaptanlık iddasında bulunursa o geminin hedefe varması beklenemez. Görülüyor ki bir an önce önlem almazsak dünya denizinin dalgaları bizi sağa sola vurarak batıracaktır.
 
Yaratıcının etkisinin bir deist edasıyla dışlandığı ve insan nefsinin ilahlaştırıldığı günümüzde ümmet olarak tek kuvvet ve tek ses haline gelmek için gayret etmeli, ayrıştırıcı dilden uzak durmalıyız. Ümmetin birliğine katkımız yoksa bile en azından ayrışmaya sebep olmamak için susmayı tercih etmeliyiz. Rabbimize bizleri yeniden bir araya getirmesi için dua etmeyi, içten içe gözyaşı döküp yakarmayı ve olanca gücümüzle emir ve yasaklara sarılmayı ihmal etmeyelim. Belki de Allah iyi niyetimize binaen bize yeniden bir hilafet sancağı altında tek ses olmayı nasip eder. Gayret bizden muvaffakiyet Allah' tandır. Selam ile…