FATİH TAŞ-HACER GÖGERCİN/SÜRMANŞET HABER MERKEZİ

Bingöl üniversitesinde birçok yazarın katılımıyla düzenlenen kitap fuarında katılan yazar Mustafa Armağan, Bingöl sürmanşet gazetesine açıklamalarda bulundu. Yazarlığa başlamadan önce kimsenin kendisine bu konuda teşvikte bulunmadığını belirten Armağan; “Ben kendi kendimi motive eden yazarım. Kendi kendini yetiştiren bir yönüm var. Sadece okumaya meraklıyım. Kendime bir hedef koymuştum. Ya bir gün yazar olacam, yada iyi birer okur.” diyerek yazar olmak adına önemli bir adımı bu şekilde attığını söyledi.

“‘BEN YAZMASAM DÜNYA EKSİK KALIR’ DİYE DÜŞÜNDÜM”

Armağan konuşmasının devamında şunları söyledi; ‘Ortaokulu okuduğum sene okulu bıraktım, çalışmaya başladım. Galiba tarihte okulu bırakıp Kitap almak için çalışan ve kitap okumaya yönelen tek kişi benim. Daha sonra bir birikim sonucunda Kitap yazmaya başladım. Ama yazmak bir ihtiyaç haline geldiği zaman anlamlıdır. Yani sen bunu yazmazsan içinde bir eksiklik kalır diye düşündüğün zaman gerçekten iyi bir iş çıkarmış olursun. Yoksa ya burada yazayım yazıyı hiçbir zaman ihtiyacı tekamüle etmez diye düşünmeyeceksin. Ben bu ihtiyacı duydum, ‘ben yazmasam dünya eksik kalır’ diye düşündüm. Çünkü yazdığım şeyi insanlara ‘biz hiç böyle bakmamıştık’, ‘biz hiç böyle düşünmemiştik’ diye karşıladılar. O zaman dedim ki; ‘Benim kalemim Bir boşluğu dolduruyor. Başkalarının yazıların kapatamadığı bir boşluğu dolduruyorum.’ O zaman gerçek manada yazar olmaya karar verdiğimi düşündüm.

“ÖDÜLLER HER ZAMAN BAŞLANGIÇTIR”

O yaşlarda ödül almak önemli bir şeydi. İlk çeviri ödülümü almıştım. İngilizce ‘den kitap çevirmiştim. Ama daha sonra deneme ödülü ardından bir inceleme araştırma ödülü aldım. Genç yaşta böyle ödüllerin bir yazarın olması önemli bir şeydir. Ama böyle şeyler yaşadığın zaman seni daha çok yazmayı teşvik edici oluyor. Hem kendini daha iyi yerlere konumlandırıyorsun, hem de zihninde insanlarda takdir etmesi güzel bir şey oluyor. Dolayısıyla ödüller her zaman başlangıçtır. Kendine güven ve kendine kendi kendine ‘Ben yazar olmuşum’ dedirtiyor. Biliyorsunuz Benim şimdiki yaşamda ödül almam benim için bir önemi olmaz. Ama sizin yaşındakiler için ödül gerçekten de önemli bir şeydir.

‘’TARİHE AYAĞIMI BASTIĞIM KİTAPLARDIR’’

Özellikle yakın tarihle ilgili yazdığım kitaplarım olumsuz anlamda eleştiriler aldı. Bunlar doğal olarak resmi tarihe Ayağına bastığım kitaplardır. Yani geçmişte yazılanların bilgilerin doğru olmadığını doğruların başka kaynaklarına yazmadığını ortaya koyduğum kitaplardır. Galiba benim ‘Satılık imparatorluk’ yazdığım kitapta epey bir tepki topladı. Olsun tepki toplansın. Yazarı herkes alkışlayacak diye bir şey yok. Seveni olduğu kadar sevmeyeni de olacak. Eğer herkes seni seviyorsa, bir şey yaptığında şüphe etmek gerekir. Demek ki ‘ben herkesi memnun ediyorsam doğru bir şey yapmıyorum’ diye düşünmen lazım. Elbette bir iş yaptığında beğenen ve beğenmeyen tarafı olacak. Bunu tabii karşılamak lazım.

“İNSANLARIN ANLAYABİLECEĞİ DİLDEN YAZMAYA BAŞLADIM”

Kitabı'na göre değişiyorum mesela. Sesli olarak yazdığım kitaplar var. Buna Türkiye'de ya 1000 okuyucusu var ya da yok. Gelenek ve modernlik arasında bir kitap var. Ama o Sultan ikinci Abdülhamid ile ilgili yazdığım kitapta yaklaşık 300000 insana ulaştı. Demek ikisinin hedef kitlesi farklıydı. Ne öbürünün çok satıldığı mümkün, ne de bunun aksatılması mümkündür. İkisi de farklı kitlelere hitap ediyor. Aslında kendi kendime daha çok felsefi kitap yazmayı kendime prensip etmiş birisi olarak yazarlık hayatıma başlamıştım. Ama gördüm ki bu üst düzey hallederken altta çok büyük boşluk var. Buradaki insanlar bir şeyden haberi yok. O zaman yavaş yavaş kendimi aşağı doğru indirdim. İnsanların anlayabileceği bir dilden bir musluktan yazmaya başladım. Bu da benim Aydın olarak sorumluluklarımdır. Dolayısıyla mümkün olduğu kadar aşağıdaki kitlede yakalayıp yukarıya taşıyacak tarz benimsemek durumunda kalıyoruz. Ben de o noktaya geldiğinde o doğrultuda yayınlar yapıyorum.’’ dedi.